Samsun’da yaptığı projelerle adından söz ettiren mimar Ozan Atak, “Ruhu olmayan hiçbir şeyin kalıcı olduğuna inanmıyorum. İnsanların geçmişte huzur bağı kurdukları, renkler, motifler, desenler… Bunlar bizi evimizde hissettiren güven duygusunu farkında olmasak da bize anlatan simgelerdir” dedi.
7/24 Gündem Dergi’nin ikinci sayısında, Samsun’da yaptığı projelerle adından söz ettiren mimar Ozan Atak da yer aldı. Atak, 7/24 Gündem Genel Yayın Yönetmeni Nevin Aydoğan’ın sorularını yanıtladı.
Sizi tanıyabilir miyiz?
1990 yılında Samsun’da doğdum. Lise eğitimimi de Samsun’da tamamladım. Dışa kapalı, evcimen bir çocukluk geçirdim. Sosyal bir birey olduğum söylenemez, bunu söylemekten hiç çekinmedim. O zaman ki jenerasyon ile şimdi ki jenerasyonun kendini ifade ediş şekli farklı. Şu an herkes kendini daha rahat ifade edebiliyor. 2 kardeşiz, bir tane abim var o da Samsun’da avukat. Annem emekli öğretmen, babam Veteriner sağlık teknisyeni. Üniversite eğitim sürecimi Kıbrıs’ta geçirdim. Girne Amerikan Üniversitesi Mimarlık bölümü mezunuyum. Hocalarımın çoğunluğunun İtalyan olmasından yana oldukça şanslıydım. Aldığım akademik eğitimden memnumun; bizi hep özgür ruhla, yani sınır tanımayan bireyler olarak yetiştirdiler. İfade etmek istediğimiz tüm duygu ve düşünceleri; bir şeyleri yaparak, çizerek, modelleyerek belki de fiziksel olarak ortaya çıkartarak verdiğimiz sınırsız ifade şekli aslında beni tatmin etti. O yılların bana kattığı düşünce dünyası, ifade ve iş yapış şekli bugünümü şekillendirmekte ve mesleki hayatıma değer katmaktadır. Samsuna dönene kadar kendimi ve insanları tanımlama adına farklı iş tecrübelerim oldu, zenginleştim ve şimdiki işlerime farklı bakış açısı kazandırmaktadır.
Mimarlık mesleğinin popülariteden ve para kazandıran bir meslek olarak tercih edilebiliyor olması hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Hayat yorumlamamda para öncelikli hedeflerim arasında yer almıyor, sadece hedeflerimi yaşayabilmem için bir araç. Yaptığımız iş aslında bugün piyasada basitleştilmiş şekliyle ben hiç tanımlamadım. Tarihten bu yana bu işe sanat, ve bunu yapana bir sanatçı gibi yaklaşılmıştır. Ama tabii günümüz gerçekleri bu durumu değiştiriyor. Bu durum yani bu kadar para odaklı olması beni itti diyebilirim. Her insan hayatını devam ettirebileceği bir paraya sahip olmalı. Yaptığımız eserin veyahut bir tasarımın karşılığı olmalı ancak bu kadar para odaklı olmamalı. Para odaklı olunduğunda tasarım sınırlanabiliyor o yüzden bir mimarın asıl hedefi karşısındakini iyi analiz edebilmek ve ihtiyaçlarına karşılık verebilmek olduğunu düşünüyorum. Birçok danışanımla her şeyden önce oturup onları çözümlemeye, tanımaya, anlamaya çalışıyorum çünkü biz onun akabinde kalemi elimize alıyoruz. Bütçe önemli kaynaklarımız sınırlı olabiliyor ancak danışanlarım bana bir ürün almak için değil fikir almak için geliyor. Tasarımlarımla onların hayatlarına ortak oluyorum diyebilirim. Ticari kaygılar yüzünden, çevre ve yaşam koşulları göz önünde bulundurulmadan yapılan yapılar beni rahatsız etti çünkü çevreye uyumlu değil, estetik bir algı yok sadece ticari amaçlı bir copy paste alanlar oluşuyor ve bu ben değilim. Çok şanslıyım ki bir firmada bu mesleğe başlamadım çünkü eğer bir mimarın yanında tasarım yapmaya başlasaydım beni etkileyebilirdi. İstemeden onun algısıyla, onun direktifleriyle, onun bakış açısıyla projelere bakacaktım. Bu durum belki de benim şu an bu kadar özgür olmamı engelleyecekti. Kendi içimden geldiği gibi bir şeyleri ifade edip, tasarlayıp hayata getirmem, ortaya bir tasarım ürünü çıkartmam daha özgün kılıyor diye düşünüyorum.
Eğitim hayatınızda en çok etkilendiğiniz mimar kimdi?
Aslında benim eğitim aldığım yıllarda bir mimara odaklı değil de döneme odaklı incelemelerimiz vardı. Beni etkileyen şeyler arasında bu da vardı, bir kişinin eseri inceleniyor ama o kişi eserini o dönemin şartlarına uygun tasarlıyor. Sorduğunuz soruya beni an çok etkileyen dönem 60-70’li yıllar diyebilirim.
Eğitim hayatınız bitince Samsun’a dönüp, ilk ofisinizi açtınız. Bu süreçten bahseder misiniz, neden Samsun?
İlk ofisim Atakent’te 20 metrekare küçük şirin bir ofisti. Hala fotoğraflarına ara ara bakarım. Samsun’a ilk geldiğimde tesadüf eseri bir dükkanın kapısında kiralık yazısı göründüm içeri girdim ücretini sordum ve 600 TL olduğunu öğrendim. Dükkan sahibine benim cebimdeki rakamı söyledim ve burayı tutmak istiyorum dedim. Dükkan sahibi o rakamı kabul etti ve ben cebimdeki 500 TL ile bu mesleğe başladım. Aslında ben Samsun’a ailemin yanına dinlenmek için geldim. Her şey bir anda gelişti ve burada kaldım. Dediğim gibi yolda yürürken küçük şirin bir dükkan gördüm, sevdim ve neden olmasın diye düşündüm ve başladım. İlla Samsun veya herhangi bir şehir olsun diye bir algım, merakım yoktu.
En beğendiğiniz yapılar hangileri?
Barcelona’da bulunan La Sagrada Familia yapıtı var. Mimarı öldü, yapıt öylece kaldı. Aslında devam ediyor ancak ruhunu yansıtamıyorlar. Benim tarihi yapılar çok ilgimi çekiyor. Hikayesi olan, koydukları her motifin bir anlamını bilen veya neden oraya konulduğunu bilen, kurgusu doğru yapılan yapılar beni etkiliyor. Bu da günümüzde çok rastlanan bir durum değil. Şu an her yer birbirinin kopyası haline geldi ancak bu ben değilim.
Atakum Ömürevleri’ndeki PastaHane projeniz… Yoldan geçen herkesin dönüp bir kez daha bakmasını sağlayan müthiş bir tasarım. Projenin hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
Müşteri olarak uğradığım bir işletmeydi. Yaklaşık 3 yıldır birbirimizi tanıyoruz Türkan ve Nezaket Hanımla. Mevcut işletmelerininde kendine has tarzları olması ile dikkatimi çekmişti. Onların muhteşem bir kimlikleri var ve bunu hissettiriyorlar. PastaHane ile de yolumuz öyle kesişti. Onlar da özgür ruhlu insanlar, bende özgür ruhlu biriyim ve o şekilde birlikte çalışabileceğimiz konusunda kendileri beklenmedik bir anda teklifte bulundular. Projeye başlangıç noktasında bir kış bahçesi hayalleri vardı. Kış bahçesi istiyoruz Ozan dediklerinde, insanların eskiden olduğu gibi binalara ek kış bahçesi oyma motifleri olan zamansız malzemelerle yapılan bir tasarım hayal ettim, sözlerini kestim ve ben bir tasarım yapmak istiyorum dedim, zaman istedim onların da bir acelesi yoktu, bir düşünceydi ve beni özgür bırakmayı tercih ettiler. Proje bitene kadar onlar hiç görmedi, revize edilmedi ve projenin hazır olduğunu söylediğimde gelip gördüklerinde sadece teşekkür ettiler benim amacım insanlara kendilerini özel hissettirecek bir alan tasarlamaktı, yedikleri lezzetin büyüsünü mekanda da yaşasınlar istedim. Müşterilerin pastalarını yerken aldıkları hazzın eşdeğerini mekanda da yaşasınlar istedim sanırım onlar da benimle aynı düşüncedelerdi ve doğru noktada buluştuk bu tasarım uzun bir süreçti, zaman sınırlamam yoktu, özgürdüm.
Danışanımı tanıyordum ama hikayesi olması gerekiyor ki çünkü danışanlarımın da bir hikayesi vardı. Onlarda bazı şeyleri yavaş yavaş, sindirerek, çalışarak, acele etmeden doğru adımlarla elde eden insanlar. Aynı ruhu bende yansıtmak istedim onlara yani alelade bir kış bahçesi değil pastalarının gücü ile mekanın gücünün birleşeceği ortak bir nokta olsun istedik. Onların da hayali buydu ki doğru noktada kesişerek doğru bir proje çıkarttık. Tasarım da bütün dönemleri kapsadık çünkü evrensel bir dil olsun istedik yani biz orayı Ramazan Bayramı’nda, Paskalyada süsleyebilelim yani bütün dil din ırk, bütün insanları kapsasın istedik aslında bu bir ekip işi. Mesleğe tek başıma başladım ancak bu yolda ilerlerken bir şekilde yollarının kesiştiği aynı dili konuştuğunuz insanlar da oluyor. Özgül Şahin benim için bunlardan biri ve çok değer verdiğim arkadaşım. İkimizin projesi diyebiliriz bu projeye çünkü o beni anlıyor, ben onu anlayabiliyorum, danışanımızın ne istediğini biliyoruz. O yüzden kafa kafaya verip her motifin, her koyulan dokunun zamansızlığını hissettirebilmek adına verilmiş bir emektir. Birinci prensibimiz bütün dönemleri kapsamasıydı, bakıldığı zaman Barok dönemi, Selçuklu dönemi, Viktorian dönemi vs. motifleri de var. Bütün dönemleri kapsarken aynı zamanda bunların dengeli olmasını da göz önünde bulundurduk, hiçbiri birbiri içerisinde değil bir harmoni içerisinde yükselmesini istedik. Bu aşamada da doğru bir proje olduğuna inanıyoruz. Hiçbir motif birbirinin önüne geçmeden, harmoni içerisine olduğu bir proje oldu. Önünde bulunan iki tane çam ağacını koruyarak projeyi ortasından yükselttik, bu yüzden mutluyuz. Günümüzde CNC veya hazır motifler kullanmadık, yapım aşamasında zorlandık çünkü birçok firma elindeki hazır motiflerle proje yapmaya alıştığı için projeyi üstlenmek istemediler. Teknik çizime baktığımızda her motif ayrı, her motif özel işçilik ve her motifin ayrı bir kıvrımı var. Doğru firmayı bulmak zamanımızı aldı fakat çok düzgün firmayla çalıştığımıza inanıyorum. Bizler tasarımcıyız ancak bunları hayata dökmek de gerekiyor. Bu yapı aslında farklı disiplinlerle çıkan bir oluşum. Bizler tasarladık, teknik çizimleri yaptık fakat bunu uygulayacak aynı ruhu yansıtacak usta bize İstanbul’dan çıktı, tesadüftür ki onlar da Samsunlu. Yılmaz Köksal, Ramez Ferforje sanat atölyesi ile çalıştık. Projeyi onlara gösterdiğim zaman heyecanlandılar ve Samsun’a bu denli kapsamlı projeyi yapmaktan mutluluk duyacaklarını söyleyip yanımızda oldular. 60 kişilik çok güzel ekibi var ve hepsi kendi evlerini yapıyorlarmış gibi çalışıyorlar. Projenin motifleri İstanbul’da özel olarak hazırlandı ve Ramez Ferforje tarafından çok büyük emek verildi. Ben onlara demiri aşk ile döven adamlar diyorum çünkü demiri aşk ile dövmeseler bu kadar güzel bir yapı çıkartacaklarını sanmıyordum ancak başından beri yapacaklarını da biliyordum. Projelerin beğenilmesi ve danışanları mutlu etmesi her mimarın isteyeceği şeylerden biridir.
Samsun’daki diğer projelerinizden de bahseder misiniz?
Aslında çok proje sıkıştıran bir ofis değiliz. Özel insanların projelerini yapma taraftarıyız. Bunlardan en sonuncusu Uzm. Dr. Neslihan Yağmur ve Doç. Dr. Çağlayan Yağmur. Evlerini tasarladık. Tasarım onaylandı ve yapım aşamasına başladık. Keyifle ilerliyoruz çünkü saygı çerçevesinde ilerliyoruz. Ben danışanımın ne istediğini öğrendim, onlar bana açık ve net bir şekilde ne istediğini söyledi ve yine orta noktada buluştuk. Güzel bir proje olacak, yine kendimizi tutamayıp 60’ların 70’lerin mobilya gruplarından esintiler kattık, son dönemin teknolojilerinden faydalanıldı. Bakıldığı zaman yine harman bir proje oldu. Ev sıcaklığımız, dönem esintilerimiz vs. var ama teknoloji anlamında da günümüzü yansıtan bir proje diyebilirim. Onun haricinde Meshk cafe projemiz var. Seda hanım ve Gökhan beyin sahibi olduğu bir proje, Samsun’a yeni yerleştiler ve bu sektöre girmek istediklerini söylediler. Dingin bir proje olmasını istediler. Seda hanım çok zevkli biri ve keyif aldığımız bir proje oldu.
Modern tasarımlarda sıcaklık hissini yakalayabilmek adına eskiyi de katmak mı gerekiyor?
Bu isteyerek yaptığımız, kurguladığımız bir şey değil aslında belki de kalemimiz bizi o taraflara götürüyor. Ruhu olmayan hiçbir şeyin kalıcı olduğuna inanmıyorum. Buradaki eski kavramı aslında insanların geçmişte huzur bağı kurdukları, renkler, motifler, desenler. Bunlar bizi evimizde hissettiren güven duygusunu farkında olmasak da bize anlatan simgelerdir. Burada bahsettiğimiz konu aslında zamansızlık ve insan psikolojisine ait kavramların özü.
Günümüzde ve geçmişteki döneme saygı duyan ve hiçbir zaman birbirinin önüne geçmeyen, birbirini destekleyen tasarımın ortaya çıkması bizim önceliğimiz. Zamansızlık kavramı iç mimarinin en önemli kavramı diyebiliriz. Projelerde ki çıkış noktamız hep zamansızlıktır yani tasarımlarımızda ortama uyumlu fakat ruhu da olan mekanlar istiyoruz.
Çizim aşamasından biraz da bahsedelim mi?
Günümüzde ‘bir çiz bakalım’ mantığı Türkiye’de çok fazla var. Belki de Dünyada var bilmiyorum. Mesleğe ilk başladığımda ‘bir çiz bakalım beğenirsek yaptıracağız’ cümlesini çok duyuyordum. Bunlar onur kırıcı şeyler. Kiminle iletişim kuruyorlar, karşılarındaki kim insanlar asla buna dikkat etmiyor. Bizim önceliğimiz hep iletişim oldu yani o yüzden insanları önce ofisimize davet ediyoruz. Karşılıklı iletişim kurabiliyorsak, anlaşabiliyorsak biz o projeye devam ediyoruz, iletişim kuramadığımız biriyle ne bir proje çıkar, ne bir arkadaşlık çıkar bu sebepten ötürü önceliğimiz iletişim. Süreç zorlu ancak keyifli. Üniversitede ki gibi sabahladığımız da oluyor proje aktığı için bırakmak istemiyoruz. Bazen de ilerlemediği zaman durduruyoruz yani kendi içerimizde dinlendiriyoruz. Bahsettiğim gibi Özgül Şahin ve ben yan yana geldiğimizde proje danışanımıza sunulmadan önce biz onu elli defa çeviriyoruz. Kendi içimize revizeler, toplantılar yapıyoruz. İçimize sinmeyen, işte budur demediğimiz hiçbir projeyi de danışanımıza sunmuyoruz, bu yüzden revize alan bir ofis değiliz. Çizim süreci, motiflerin işlenmesi, teknik detaylar vs. Özgül ile güzel işler çıkartmaya çalışıyoruz diyebilirim.
Samsun’da beğendiğiniz mimari bir yapı var mı?
Evet var. Eski bir bina olan Büyükşehir Belediye binasını beğeniyorum. Gördüğüm zaman dönüp bir daha bakmak istediğim yapı diyebilirim.
Samsun’u mimari açıdan değerlendirecek olursanız neler söylemek istersiniz?
Samsun, güzel sahile sahip bir şehir. Bizim amacımız küçük nefes alma alanları oluşturmak, bir tebessüm ettirmek belki de insanların bu sıradanlık içinde estetik algısını uyandırmak diyebilirim. Samsunda çok değerli mimarlar ve yatırımcılar var, onları değerlendirebilecek bir statüde olduğuma inanmıyorum. Ancak hepimiz farklı bir değeriz, bu şehir için çalışıyor ve iyisiyle kötüsüyle bu şehre bir şeyler katıyoruz. Tabi ki Samsun’un ulusal ve uluslararası mecralarda mimari çalışmalarından daha çok bahsedilmesini isterim. Her köşede apayrı bir yapının olması ve insanlara ‘Vav’ dedirtmesi hepimizi onurlandır.
Şunu da söylemeliyim ki kesinlikle biz buyuz, tarzımız şu vs. diye bir kalıba sokmak istemem. Bu tamamen size gelen insanlarla birlikte istişare ederek çıkan bir tarz. Ben bugün çok modern de bir ev yapabiliriz çok klasik de bir ev yapabiliriz. “Mimarlar siyah giyinir çünkü kalıp bir tarzın olmaması gerektiğine inanıyorum. Bütün tarzlara hakim ve hangi tarza ihtiyaç olduğunu analiz edip onu uygulayan kişilere tasarımcı derim.
Hayalleriniz desem…
Bu tarz şeylerde geleceği planlayan bir yapım yok çünkü bu sefer kendimi sınırlandırılmış hissediyorum. İleride şu olacağım veyahut da ileride şu yapıyı yapacağım gibi bir sınırım yok çünkü bunların hepsi zamanla ve sırayla olan şeyler olduğuna inanıyorum. Eğer o çıkış noktasına giderken yaşayacağınız zorluklar, eğer planlı bir şekilde gitmiyorsa bu sizi demolize edebilir ancak o an gelişirse bir tecrübe olarak bakılır ve o tecrübe ile ilerleme seviyesi benim daha çok hoşuma gidiyor. İleride ben şunu tasarlamak istiyorum veya bu projede yer almak istiyorum diye bir algım hiçbir zaman olmadı. Sürecin kendi akışında gidip adım adım olması taraftarıyım.