CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Birçok önemli konuya değinen Kılıçdaroğlu, bir kez daha adaylık sinyali verdi. Kılıçdaroğlu’nun açıklamasından öne çıkanlar şöyle:
“Herkesin hakkını teslim edeceğiz. Hiç endişe etmeyin. Türkiye şunu bilmeli; ayrışmayacağız, inadına kucaklaşacağız. Kavga etmeyeceğiz, inadına barışacağız. Bu ülkeye huzuru mutlaka ama mutlaka getireceğiz.
Belgesel çeken bir arkadaşımız vardı Sibel Tekin… Belgesel çekti diye gözaltına alınıp tutuklanmıştı. Adli kontrol şartıyla tahliye edilmiş. Güzel haber. Kapalı cezaevinden açık cezaevine hoş geldin Sibel Tekin. Türkiye’yi cezaevi olmaktan kesinlikle kurtaracağız.
Tek adam rejimi inşa edildiğinde ‘Türkiye’nin bütün sorunlarını en kısa sürede çözeceğiz’ dediler. Tek adam rejiminin faturası bugün hepimizin önünde duruyor. Bu rejim bizi mahvetti. Bu rejim Türkiye Cumhuriyeti Devleti için bir beka sorunudur. Türkiye buradan çıkmak zorundadır.
Erdoğan hiç ses çıkarmıyordu ama sanıyordu ki Bay Kemal’in dünyadaki gelişmelerden haberi yok. Haberim var. Sanayiciler ve doğal gaz santralleri için doğalgaz fiyatı düşürüldü. Kardeşim doğalgaz fiyatını neden düşürmüyorsun? Dünyada yüzde 80 düştü, sen de yüzde 80 ucuz alıyorsun o zaman neden milletin sırtına bunu yıkıyorsun? Bütün konut, iş yeri sahiplerine sesleniyorum; vergi veriyorsunuz, emlak vergisi dahil, KDV dahil bütün vergileri veriyorsunuz ama bir de dünyada yüzde 80 fiyatı düşen doğalgazı pahalı olarak size ödetiyorlar. Bu sizin fark etmediğiniz ama bizim fark ettiğimiz adaletsiz bir vergi. Bunun da çözümünü istiyoruz. Umuyoruz, kısa süre içerisinde konutlarda, iş yerlerindeki doğal gaz fiyatını da düşürmüş olurlar. Allah nasip eder iktidar olduğumuzda göreceksiniz, 3,5 ay sonra hiçbir hanenin, hiçbir evin, fakir fukaranın evinin ne doğal gazı kesilecek ne elektriği kesilecek ne de suyu kesilecek.
Dolayısıyla zorbadan yola çıkarak Boğaziçi Üniversitesi’ne değinmek isterim. Zorba iktidarlar aynı zamanda korkaktırlar. Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum atandı. Okulun içinden çıkan kayyum tam anlamıyla tanımlarsak bir Brütüs…
Aldılar yerine Brütüs Naci’yi getirdiler. Bakın, ne yaptı? Bir; hocaları kovdu. Dünyanın saygı duyduğu, dünya biliminin göz önünde tuttuğu ve onlara saygı duyduğu bilim insanlarını üniversiteden attılar, hocaları kovdular, öğrencileri dövdürdüler, hatta bazılarını hapse attırdılar, bir kulüpleri vardı, kulüplerini tamamen kapattılar ve okul dünya üniversiteler listesinde 200 sıra birden geriye düştü.
Şimdi bu Brütüs Naci durmadı, bu sefer de okul mezunlarının kendi paralarıyla yaptıkları bir bina var, o binaya da el koydu. Zorbalık yaptı, ‘Burayı da alacağım’ dedi. Buradan Naci’ye sesleniyorum: Zulümden hoşlanmam, adaletsizlikten hoşlanmam, baskıdan hoşlanmam, bunu yapanları da asla ve asla affetmem! Naci, kayyum düzenine son verdiğimiz zaman görecektir neyin ne olduğunu. O da görecektir, geliyor gelmekte olanın ne anlama geldiğini.
Altı lider bir araya geldik, devlet için bir beka sorunu haline gelen tek adam rejimini değiştirip, demokrasiyi getirmek için bir araya geldi. Cumhuriyet tarihinde altı lider bir araya gelip 2300’ün üzerindeki soruna tek tek çözüm üretiyorsa ve bunu oy birliğiyle yapıyorsa Türkiye’nin geleceği aydınlıktır.
Yolsuzluklara karşı mücadele burada var, işsizliği giderecek politikalar burada var, çalınan paraları nasıl alacağız hepsi burada var… Devleti yeniden inşa edeceğiz. Ahlak üzerine, bilgi üzerine, erdem üzerine yeniden inşa edeceğiz.
Bir konuda en başından beri çok açık ve net konuşuyorum. Bu beşli çetelerin devlet hazinesinden fazlasıyla götürdükleri paraları, malları tahsil edeceğimin sözünü verdim. O paralar bu ülkenin doğmamış bebeklerinin parasıdır. Bu çetelerle bu savaşı ilan etmeden önce, dost meclislerinde çok uyarıldım. Mafyası var, paramiliter grupları var, diyen insanlarla bir araya geldim. Bunların tamamı samimi kaygılardı. Ben bütün bunları bilerek yola çıktım. Görüşme talepleriyle geldiklerinde, görüşmeyi kabul edersem bu kirli düzenin hedefi olmayacağımı da çok iyi biliyordum. Bu çetelerin bir kısmı Erdoğan da önceden vardı. Her gelen iktidarla hizalanmış bunlar. Ne kadar karanlık odak varsa hepsini beslemek zorundasın, bunlarla işbirliği yaparsan.
Asıl panik ne zaman başladı? Uzman ekiplerin Hazine’den çalınan paranın peşine düştüler. Devletin Hazinesi’nden çalınan paranın 418 milyar dolar olduğunu saptayınca karalama kampanyaları, suikast tehditleri gelmeye başladı. Asla ve asla geri adım atmayacağım.
Bu vesileyle, devletimizin temel konularından biri olan Sayıştay’a ve onurlu denetçilerine seslenmek istiyorum. İktidara geldiğimizde 418 milyar doları görmezsem görevinizi yerine getirmemişsiniz demektir. Raporda görmezsem yakarım sizi! 3,5 ay sonra iktidara geldiğimizde kendi raporlarımızla karşılaştıracağız. Son bir şans vermek için randevu talep edeceğim, daha ayrıntılısını onlarla konuşacağım
Son bir Bay Kemal uyarısı daha yapmak istiyorum. Beytü’l-mal’e (devlet hazinesi) dokunan yanacaktır!
Halkıma buradan bu konuyla ilgili bir tahahhütte bulunmak istiyorum. Çeteleri temizleme, devlet hazinesinden sülükleri, parazitleri temizleme operasyonu başlamadan önce Ankara’ya dev bir dijital pano kurduracağım. Adı ‘Çetemetre’ olacak. Halktan çalınan ve geri aldığımız her doları bu panoda görecek bütün Türkiye… Vatandaştan çalışan 418 milyar doları burada görünceye kadar, o para devletin kasasına girinceye kadar asla ve asla durmayacağım.
Söz veriyorum; kediye, köpeğe aldıkları tasmaya devlet hazinesinden bir kuruş harcanmışsa onu bile alacağım.
Hani sen ‘helalleşecektin’ diye yazıyorlar. Benim helalleşeceğim haksızlık yapılanlardır. Güç sahibi, devlet veya ben, bir kişiye haksızlık yaptıysa onunla helalleşeceğiz. Dolayısıyla Roboski’yle helalleşeceğiz, Ali İsmail Korkmaz’ın ailesiyle helalleşeceğiz, Soma’yla helalleşeceğiz, başı kapalı kızlarımıza haksızlık yapıldığı için biz o dönem suskun kaldığımızdan dolayı onlarla da helalleşeceğiz. Liste uzun, saymayayım.
Bizim arsız ve hırsıza muamelemiz çok ama çok açık ve nettir; vuracağız neşteri, alacağız devlet malını geriye… Bu kadar açık.
Seçimin ertesi günü onların telefonları acı acı çalacak. Açtıkları telefonun ucunda bir ses duyacaklar: ‘Ben Kemal, geliyorum!'”