6 Şubat 2023 sabahına büyük bir yıkımla uyandık. Kahramanmaraş Pazarcık(7.7), ve Elbistan(7.6) merkezli 9 saat arayla 2 farklı fay hattında meydana gelen depremle hepimiz sarsıldık. Yaklaşık 14 milyon vatandaşımızın yaşadığı Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Malatya, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Kilis maalesef yerle bir oldu.
Meydana gelen depremin ülkemiz adına asrın felaketlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Acımız tarifsiz ve çok taze. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan her bir ferdin günlerdir kendisine gelemediğini biliyorum. Deprem 10 ili yıktı, 85 milyon o enkazın altında kaldık.
Deprem felaketine hastanede yoğun geçen bir nöbet gününün ardından tanık oldum. Bulunduğum katın alçak olması sebebiyle ilk depremi hissetmedim ancak 7 itibarıyla uyandığımda Twitter üzerinden deprem felaketinin boyutlarını anlayacak kadar bilgiye ulaştım.
Yıkım çok büyük, ancak organizasyon ve koordinasyon eksikliği çok daha büyüktü. Vatandaş olarak gelen haberle afalladık, kendimize gelemedik ancak devletin bunu yaşama ihtimali olmamalıdır.
Depremin etkilediği coğrafya çok geniş, hava koşulları bu sene hiç olmadığı kadar kötü. Felaketin büyüklüğü ise tartışmasız. Ancak devletin 24 yıl önceki 1999 Gölcük Depremi’ndeki acı tecrübesine rağmen bugünlerde aksiyon almada yaşanan aksaklıklar anlaşılır gibi değil.
Bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde hala enkaz altından kurtarılan vatandaşlarımız var. Umudumuzu diri tutuyoruz ve 85 milyon olarak mucizelere tutunuyoruz.
Arama kurtarma çalışmaları sürüyor, dört gözle enkaz altından mutlu haberleri bekliyoruz.
Enkazdan kurtarılan depremzedelerin durumu ise hiç iç açıcı değil. Yardımların ulaşması konusunda, depremzedelerin ısınması ve beslenmesi konusunda çok ciddi problemler var.
Bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Böylesine büyük afetlerden sonra salgın hastalık riski de hiç olmadığı kadar artar.
Arama kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları sürerken yeterli dikkat verilemiyor olabilir ancak hijyenin sağlanması ve içme suyunun temizliği de hayati öneme sahip.
Bölgede tuvalet ihtiyacı için henüz tam bir çözüm oluşturulmuş değil. Öte yandan maalesef tablonun çok ağır olduğu şehirlerimizde cenazelerin erken dönemde sokakta bekletildiğini de gördük. Hijyen konusu çok önemli.
Aman, salgın hastalık riskini unutmayalım.
Yardım çalışmalarına gelirsek;
Büyük Türk milleti, yardımseverliğini ve bu topraklarda bir arada yaşamanın paydaşlığını gösteriyor, deprem bölgesine kucak açıyor.
Samsun’a da bu noktada bir parantez açmak istiyorum. Kurtaran şehir Samsun deprem bölgesine müthiş bir enerjiyle büyük yardımlar gönderiyor, şehrin her noktasından peş peşe yardım TIR’ları yola çıkıyor.
Otel 1919 yönetimine de ayrıca teşekkür etmek isterim. Samsun’da ilk olarak depremzedelere kapılarını açtıklarını duyurdular ve bu iyilik hareketi büyüyerek kentteki neredeyse tüm otellere yayıldı.
Kalpleri depremzedelerle atan her insanımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Dualarımız enkaz altında kurtarılmayı bekleyen ve enkazdan çıkarılan ancak birçok sorunla boğuşan depremzedelerimizle beraber.
Yazımın bundan sonraki kısmında ise bugün yaşadığımız felaketi değil, bugüne nasıl gelindiğini ve bundan sonra ne yapılması gerektiğini irdelemeye çalışacağım.
Ülkemizin çok değerli yer bilimcileri var. Prof. Dr. Naci Görür bunlardan bir tanesi. Naci hocanın 2020 yılında Kahramanmaraş Türkoğlu yöresi için yaptığı deprem uyarılarını hepimiz hatırlıyoruz. Nitekim hoca depremden 3 gün önce de yine “Çelikhan-Erkenek-Maraş kesiminden endişe ediyoruz” dedi.
10 ilimizi yıkan deprem gerçekleşti ve Naci hoca bu sefer dedi ki; “Dilimizde tüy bitti. Bir tane yerel yönetici gelip de ne dediğimizi sormadı”
İsyan etti Naci hoca.
Bir diğer kıymetli hocamız Prof. Dr. Celal Şengör. Her zaman söylediği bir şey vardı: “Deprem kuşağında imar affı cinayettir”
Ülkemiz bir deprem ülkesi ve daha önce gerçekleşen depremlerde yaşanan can kayıpları da bunun en önemli göstergesi.
Evet, deprem bu ülkenin kaderinde var…
Doğru, deprem önlenebilir bir afet değil.
Ancak deprem sonuçları önlenebilir bir afet.
Ülkemiz bir deprem ülkesi ve daha önce gerçekleşen depremlerde yaşanan can kayıpları da bunun en önemli göstergesi.
Ancak hemen her gün bizi uyaran yer bilimcileri dinlememek, dikkate almamak bu ülkenin kaderinde yok.
Fay hattında yapılaşmaya izin vermek bu ülkenin kaderinde yok… Olmamalı!
İmar affıyla kaçak göçek yapılan, ruhsatsız-güvenliksiz yapıları ‘affetmek’ bu ülkenin kaderinde olmamalı!
Devletin yaptığı hastanenin, AFAD binasının, komutanlık binasının, havalimanının yıkılması hiçbir kaderde yer alamaz!
Türkiye’nin deprem haritasını gözünüzün önüne getirmenizi rica ediyorum. Ülkemizde çok önemli bir nüfusun fay hatlarının geçtiği kentlerde yaşadığını görüyoruz.
Her geçen gün vaktin daraldığı söylenen olası İstanbul depreminin yıkıcı sonuçlarını düşünmek dahi korkunç bir tabloyu gözler önüne seriyor.
Bugün yaşananların sorumlusunu tabi ki tek yerde aramıyoruz. Hükümetler, belediyeler, kamu kurumları, denetim kurumları, o izinleri verenler, o izinleri alıp canlara kast edenler…
Tüm bu sorumlular göçük altında can vermeyi Türkiye’nin kaderi haline getiriyor.
Kaderinde deprem olan bir başka ülke Japonya’da 9 şiddetindeki depremlerde yüzlerce metre yüksekliğinde, onlarca katlı binalar sallanıyor, sallanıyor ancak sapasağlam duruyor.
Bizde depreme dayanıklı diye milyonlarca liraya satılan 3 yıllık siteler, rezidanslar kağıt gibi eziliyor.
Kader bu değil, kader önlem almaktır. Kader yapıları güçlendirmektir. Kader güvenilir imar planları oluşturmaktır. Kader fay hattında yapılaşmaya izin vermemektir.
Vatandaşını göz göre göre tabuta koymak kader değildir.
Bir ülkede deprem, sel, maden kazası gibi her afetten sonra kader planından bahsediliyorsa, o ülkenin afetle mücadelede A planı, B planı, C planı yoktur.
Hiçbir önlem almadan kader planından bahsetmek bilimi, gerçekleri, doğayı ve aklı yok saymaktır.
1999 depreminden gerekli derslerin alınmadığını görüyoruz. Yüreğimizi yakan bu depremin ardından hızla yaralarımızı sarıp, gerekli dersleri almalıyız.
Bu depremle beraber artık Türkiye çok kritik bir seçim yapacak: Kader planı mı, imar planı mı?
Yazıma nokta koyarken, bu zor günleri dayanışmayla, birlik ve beraberlikle atlatacağımızı, 85 milyon tek vücut olmamız gerektiğini hatırlatmak istiyorum.