enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
34,5256
EURO
36,1792
ALTIN
2.962,92
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Samsun
Az Bulutlu
17°C
Samsun
17°C
Az Bulutlu
Cuma Çok Bulutlu
26°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
7°C
Pazar Hafif Yağmurlu
8°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
8°C

Ezginin Günlüğü: “Hayat değişim demektir”

Ezginin Günlüğü: “Hayat değişim demektir”
30 Mayıs 2023 12:09 | Son Güncellenme: 30 Mayıs 2023 15:27
A+
A-

Yıllar içinde kadrosu değişen ve gençlerin ağırlıkta olduğu bir gruba dönüşen Ezginin Günlüğü grubunun kurucusu Nadir Göktürk, “Herkesin kendine özgü özellikleri vardır. Bunların katkısı da grubu zenginleştirmektedir. Hayat, biliyorsunuz, ‘değişim’ de demektir aynı zamanda… Yani değişim de gerekmektedir doğal olarak” dedi.

Türk müzik tarihinin kendine özgü gruplarından Ezginin Günlüğü, 7/24 Gündem Dergi’nin 4. sayısına konuk oldu. 40 yıldır pek çok şarkıya imza atan grup, 7/24 Gündem Genel Yayın Yönetmeni Nevin Aydoğan’ın sorularını yanıtladı.

Öncelikle kısaca sizleri tanıyabilir miyiz?

Elçin Gizem Tarhan: 1990 Karamürsel İzmit doğumluyum. Yalova Fen Lisesi mezunuyum. Sonrasında Yıldız Teknik Kimya Mühendisliği Bölümü’nü okudum. Kısa bir süre mühendislik yaptım sonrasında başka alanlara yöneldim. Şu an özel sektör çalışanıyım. Gruba geçtiğimiz yıl Şubat ayında dahil oldum.

Size teklif geldiğinde ilk ne hissettiniz?

Bas gitarist arkadaşımız Bilal ve benim ortak bir arkadaşımız var. Onun  vesilesiyle oldu aslında. Grubun bir kadın vokal arayışında olduğundan bahsetmişti İlay. Arkadaş da beni aradı, ‘Aklıma direkt sen geldin sen ne düşünürsün’ dedi. Ben de tabii ki çok isterim öyle bir imkan olursa çok sevinirim dedim. Çünkü 1990 doğumluyum ben, çocukluğumun, gençliğimin, yetişkinliğimin her dönemimin arka fonuydu hep Ezginin Günlüğü.

Çok şaşırmıştım. Hakikaten ilk konserimize çıkana kadar, yani o sahneye adımımı atana kadar gerçek olduğuna inanamadım diyebilirim. Hala bazen heyecan vuruyor. Geçtiğimiz Mart ayında ilk konserlerimize çıktık, 1 yıl oldu bile..

Ezginin Günlüğü’nün sizdeki yeri nedir?

Oyun albümüyle hayatıma girdi Ezginin Günlüğü. Ben 4-5 yaşlarındaydım, Karamürsel’de abimin vokali olduğu bir grupları vardı. Repertuarları Ezginin Günlüğü, Yeni Türkü, Barış Manço şarkılarından oluşuyordu ben onların provalarına gidiyordum. Bütün şarkıları ezbere bilip eşlik ediyordum. Aslında abimin sayesinde o müzik birikimini, mirasını edinmiş oldum.

Ezginin Günlüğü’nün hayatımdaki yerinin ayrı olmasının sebeplerinden biri de edebiyatla olan ilişkimi çok kuvvetlendirmesi. Şiire çok ilgisi olan birisi değildim mesela. Ama bu gruba girdikten sonra şarkıları daha derinlemesine incelemeye başladım, bu söz kime ait acaba diye araştırmaya başladığımda bir çoğunun şiir olduğunu öğrendim. Bambaşka kapılar açtı bana. Bu şairin başka hangi şiirleri var acaba diyerek hep bir arayışa girdim. Bu yönümü keşfetmek gruba olan bağımı daha da çok kuvvetlendirdi. Nazım Hikmet’in, Sait Faik’in, Shakespere’in şiirleri var. Şiirlerin içerikleri de ayrı bir bakış açısı katıyor insana. Bu farkındalığa varmam tam kişiliğimin oturduğu lise yıllarıma denk gelmişti.

Favori şarkınız hangisi?

Tek bir favori şarkı söyleyemem inanın ki, ilk beşimi söyleyebilirim. Bekle Beni, Kül Vakti, Bilmiyorum Ne Olacak, Vazgeçtim, Ellerimiz ilk aklıma gelenler bunlar.

Sahnede Azerice şarkılar da söylüyorsunuz, bu yatkınlık nereden geliyor?

Evet, ben aslen Karslıyım. Baba tarafım Azerice konuşuyor o yüzden bu dile yatkındım her zaman.

Emre Taştan: 1981 İstanbul doğumluyum. 9 Eylül Üniversitesi’nde fotoğrafçılık eğitimi aldım. Okurken de çeşitli müzik gruplarının içerisinde yer alıyordum. 2011’den beri de Ankara’da tam anlamıyla müzik hayatımın odak noktası haline geldi. Grubumuzun davulcusu Ayberk Garagon ile Ankara’dan tanışıyoruz. Onun vasıtasıyla 1 yıl önce denemelere katıldım ve gruba dahil oldum. Ezginin Günlüğü, benim için bir büyüme hikayesi derim. Bizim kuşağın bir kısmı için nasıl yaşanacağını öğreten şarkılardır. Çünkü Ezginin Günlüğü gibi gruplar bizlere model olmuştur. Nasıl seveceksin, nasıl aşık olacaksın, dostunla nasıl iyi zaman geçireceksin, hayata karşı nasıl bir yol çizeceksin, bunları okuduğun duyduğun şeylerden öğrenirsin. Sonra buradan dinlediğin güzellikleri çevrenle paylaşırsın çoğalır.

Ezginin Günlüğü de o grupların başında gelen bir referans aslında. Edebiyatla en iç içe gruptur belki de. Yelpazesi çok geniş olduğu için insanın anlam dünyasını zenginleştiren bir derinliği de var. Sabah Türküsü, Seni Düşünmek, Aşklar Eskir’in yeri bende ayrıdır.

Can Göktürk: 1987 doğumluyum. 5-6 yaşlarında piyano eğitimine başladım. Biraz hobi gibiydi. Hep ressam olmak istiyordum. Ancak resme yeteneğim olmadığını anlayınca 11 yaşımda konservatuvara girdim. Fagot çalmaya başladım. Esas entüramanım Fagot’tur. Üniversite son sınıfta Almanya’ya gittim. Orada üniversiteyi bitirdim. Fagot okudum yine. Yani 11 yaşımdan beridir aynı şeyi okudum 🙂

Peki babanız ne zaman hadi gel bizimle olabilirsin dedi?

Ben anne karnından beridir Ezginin Günlüğü’nün parçalarına maruz kalıyorum aslında. Çok küçükken ham hale bile gelmeden dinlemiş oluyordum hepsini. Gruba girmem ise 2015 senesinde babama; “Baba emekli ol sen artık“ dememle oldu 🙂

Favori değil de benim için manevi değeri olan şarkı; Gelmiyorsun. Şiiri dedem yazdı, babam besteledi, sahnede torunu olarak ben çalıyorum.

Grupta beste yapan var mı?

Deniz Bayrak yapıyor, ben yapıyorum. Mesela benim bir parçam da var albümümüzün birinde. “Gel Sar Beni” şarkısının sözleri babamın, müziği benim.

Babanız grubu beslemeye devam edecek mi?

Evet babam hala devam ediyor beste yapmaya.

Vikipedia’da “Türk Protest Müzik Grubu” olarak tanımlanmışsınız, siz buna katılıyor musunuz?

Elçin Gizem Tarhan: Şarkılarımız çok hayatın içinden çünkü. Geçim sıkıntısını anlatan şarkılarımız da var, aşka, sıla hasretine, anne baba özlemine hayatın içinden duygulara değiniyoruz. Oturup politik bir şarkı yapalım, şöyle bir şey yazalım bakalım ortaya ne çıkacak gibi bir dertle şarkı üretmiyoruz kesinlikle.

Can Göktürk: Kişiden kişiye değişir bu. Eleştiren grup olarak düşünülürse; Ezginin Günlüğü’nde aşka da sevgiye de, doğaya da eleştiri vardır; katledilen şeylere de. Ama bu insanların anladığı anlamda protest mi diye sorarsanız bence bu kadar da değil.

Emre Taştan: Nadir abinin eski bir röportajı var. Grubun başlarında modern opera tekniğiyle türkü söylemek gibi türü var. Böyle bir şey, protest müzik olarak adlandırılmış Türkiye’de. Ezginin Günlüğü de bu tarz müzik yaptığı için bu şekilde algılanmış. Türkiye’de endüstriyel kaygı gütmeden kendi sözünü söyleyen gruplar ister istemez politik olur. Çünkü, sen kendi sözünü söylüyorsan, kendi dünya görüşünü,  kendi anlam dünyanı ortaya koyuyorsan sanatla politik olmuş oluyorsun.

Grup üyelerinin değişmesini eleştiren bir kesim de var? Bu sizde ekstra bir stres yarattı mı?

Elçin Gizem Tarhan: Tabii ki yarattı. Çok büyük bir sorumluluk bu. Bende de bir şarkıyı hep o kişiden duyma eğilimi oluyor. Seyircilerin de bu refleksi göstermesi çok normal. Ancak değişimin kendisi de çok normal. Her rengin ayrı bir katkısı oluyor gruba. Önemli olan, aynı mantık, aynı bakış açısıyla bu kültürün devam ediyor olması bence.

Dinleyicilerden, yaşı biraz daha ileride olup da, uzun süredir konsere gelmiyordum ama 20’li yaşlarıma dönüp o duyguyu tekrar hissetmemi sağladınız diyenler oluyor. Bu gibi dönüşler almamız, dinleyicimizin o eski heyecanı bir şekilde yakalamış olması bizim için çok önemli.

Sizin için ayrı bir sorumluluktur herhalde.

Can Göktürk: Sorumluluk elbette var 40 senelik bir grup. Bir yandan çocukluğumdan beri dinlediğim bir grup olmasının avantajı var. Diğer yandan zengin bir grup olmasının yüklediği sorumluluktan sebep dezavantajı da var. Mevcut düzeni bozmamamız gerekiyor.

Üzerine de bir şeyler katabilirsek ne mutlu bize. İlk hedefim mevcut yorumlamalarımızı; eski albüm kayıtlarına, düzenlemelere olabildiğince yakın tutmaya çalışmak ve zamanla da yeni parçalar yapabilmek.

Hayalinizdeki Türkiye’yi sorsam nasıl anlatırsınız, neler öncelikle değişmeli?

Elçin Gizem Tarhan: Benim hayal ettiğim Türkiye benim ömrümle alakalı değil. Zaten bugünden yarına olabilecek şeyler de değil. Hepsinin bir sürece yayılarak düzelmesi gerekiyor. Öncelikle kadın cinayetleri, eğitim sorunları, insanların barınma hakları, hapse atılan gazeteciler, aydınlar, doktorlara yapılan hakaretler çokça sayılabilir. İnanılmaz bir eşitsizlik, adaletsizlik var bundan elbette çok çok rahatsızım.

En ufak bir şey olduğunda konserler yasaklanıyor, saatler kısıtlanıyor vs. Bu zamana kadar mecliste beni temsil eden bir mevcudiyetim olmadı. Bundan sonra hiçbir yere yanlanmadan, sağ duyulu insanların olduğu, gerçekten sözümün dinlendiği ve dikkate alındığım, beni gerçekten temsil eden bir meclis hayal ediyorum umuyorum ki gerçek olur. Çok büyük bir felekat yaşadık yakın dönemde. Depremde hepimiz çok büyük kayıplar verdik.

Konserlere başlayacağımız zaman bende bir utanma çekinme hali oldu. İlk konserler başladı. İnsanlar bizi kucaklayarak karşıladılar, biz çok kötüyüz iyi ki geldiniz bize çok iyi geldiniz dediler. Müzik sadece eğlence aracıymış gibi empoze ediliyor yıllardır. Oysa müzik insanın ruhunu besleyen bir şey. İyi ki müzik var.

Emre Taştan: Bu ülkede nefes alan herkesin, her canlının hakkını savunan bir adalet anlayışının hakim olduğu bir ülke arzuluyorum. O olduktan sonra zaten gerisini biz dayanışmayla hallederiz. Önce adalet gelecek, sonrasında bozulan şeyleri beraberce dayanışma ile tamir edeceğiz.

Can Göktürk: Karadeniz’de bile ne kadar farklı kültürde insan yaşıyor. Yaşadığımız bu ülkede bir sürü farklı zenginliğimiz, rengimiz var. Dünya barışı diliyorum Türkiye’ye. Birbirimizin bir değer olduğunu fark ederek yaşadığı bir Türkiye diliyorum.

Bir şiiri bestelemek zor mu, nelere dikkat ediyorsunuz, sevdiğiniz bir şiiri seçip ordan mı başlıyorsunuz, şairin o dizeleri yazarkenki hissettiği duyguları da yansıtmak adına şairle iletişime geçip konuştuğunuz oluyor mu?

Nadir Göktürk: Şiir bestelemek, hem çok zor, hem de çok kolay bir süreçtir. Zaten bir şiiri bestelemeye karar verdiğiniz anda, şiirle bir iç bağlantı kurulmuş demektir. ‘Gönül bağı’ gibi bir durumdur bu. İşe başladıktan sonra, gerisi kendi kendine gelişir. Bitirdikten sonra da, baştaki duygularınız devam ediyorsa mesele yoktur. Ama, içinize sinmezse de silip atarsınız. Ama, ne yazık ki birçok uygulamada gördüğüm yöntem şöyledir: Önce bir melodi hazırlayıp, üstüne, söz olarak, bir şiiri oturtmak şeklinde. Birçok uygulama bu şekildedir zaten, bazıları çok da popüler olabilmektedir. Ama bu durum, onların ‘uyduruk şarkılar’ olduğu gerçeğini değiştirmez.

Şairiyle de iletişime geçmek, hiç bizim kullandığımız bir yöntem değildir. Tabii ki, eğer hayatta ve ulaşabileceğimiz bir konumda biriyse, şarkıyı dinletip, fikrini sormayı isteriz. Aynı şekilde, kendisinden izin de almamız gerekir zaten. Mesela, grubun ilk albümü için bestelediğimiz A. Kadir’in şiirlerinden yaptığımız şarkıları, evine gidip dinletmiştik kendisine. Hayattaydı o zaman. Ama ne yazık ki, albüm henüz çıkmadan da kaybetmiştik kendisini.

Sahnede unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?

Nadir Göktürk: O kadar çok ki, hangi birini anlatayım. 55 yıldır sahne alıyorum. Yani Ezginin Günlüğü’nden önce de bir müzik hayatım vardı. Çok değişik mekanlarda sahneye çıktım.

Dünyanın en ünlü konser salonlarında da, pavyonlarda da sahne almış birisiyim.

Ben sahnede çalarken, sahnenin yan tarafından sorguda bulunan polislere cevap verdiğim de oldu geçmişimde; dinleyiciler arasında silahlı çatışma çıktığı da; pavyonda, konsomatris kadınların tecavüze uğraması da gerçekleşti alenen… Bunun gibi yüzlerce olay… Hangisini anlatayım…??

Grubu gençlere emanet ettiniz, büyük ve kıymetli bir miras bu. Kural koydunuz mu, tarz değişmeyecek gibi…

Nadir Göktürk:  Bizim, yazılı hiçbir kuralımız yok. Ama grubumuza gelen elemanlara bunları anlatmaya hiçbir zaman gerek olmaz, çünkü zaten onlar, bütün bunlara vakıf kimselerdir. Bir de, herkesin kendine özgü özellikleri vardır. Bunların katkısı da grubu zenginleştirmektedir. Hayat, biliyorsunuz, ‘değişim’ de demektir aynı zamanda… Yani değişim de gerekmektedir doğal olarak…

Dönüp baktığınızda nelere “İyi ki” diyorsunuz?

Nadir Göktürk: Zor bir soru bu. Çalışmadığım yerden… Ama biraz düşününce; “iyi ki kendi kafamın doğrultusunda gitmişim” diyebilirim. Özellikle bizim toplumumuzda, bazı değerler vardır, ve çok makbuldürler… Bu değerler de dönem dönem değişir hep. Büyükler de çocuklarını bu değerlere yönlendirmek isterler hep. “Mimar ol, mühendis ol, doktor ol” ya da “Tüccar ol, imam ol, siyasetçi ol” falan gibi…

Ben bu konuda, haddim olmayarak, bütün gençlere şunu söyleyebilirim sadece: Sevdiğiniz işi yapın, zevk aldığınız şeylerin peşini bırakmayın… Doktorluk olabilir, marangozluk olabilir, çiftçilik olabilir, müzisyenlik olabilir… Neden zevk alıyorsanız. Ben de, işte, “iyi ki sevdiğim bir işim olmuş” diyorum…

Fotoğraflar: Melis Gözüyukarı

Atakum Nakliyat
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.