Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr. Melih Nuri Karakurt, ebeveynlere ergenlik dönemindeki çocuklarına yaklaşımları konusunda bazı önerilerde bulundu.
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzm. Dr. Melih Nuri Karakurt, 7/24 Gündem Dergi’nin 4. sayısına konuk oldu. Karakurt, 7/24 Gündem Genel Yayın Yönetmeni Nevin Aydoğan’a çocuk ve ergen psikolojisine dair önemli açıklamalarda bulundu.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Doğum yerim Amasya ama aslen Samsunluyum. Liseyi Samsun Anadolu Lisesi’nde okudum. 2000 yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandım, 2006 yılında mezun oldum. Sonrasında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı’nda asistan hekim olarak göreve başladım. 2011 yılına kadar asistanlık eğitimim devam etti.
2011’de mecburi hizmetim dolayısıyla 2 sene Diyarbakır Çocuk Hastanesi’nde çalıştım. Orası değişik bir deneyim oldu benim için. 2014 -2018 yıllarında Samsun Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde görev yaptım.
Burada daha çok klinik vakalarla çalıştım. O süreçte çeşitli eğitimlerimi tamamladım hala tamamlamayı sürdürdüğüm eğitimlerim var. Hastalarıma, ailelerine daha uzun zaman ayırmak için 2018’de Atakum’da kendi muayenehanemi açtım.
Burada danışanlarımıza, ailelerimize hizmet verip onların süreçlerine ortak olmaya çalışıyorum.
Psikiyatriyi seçmenizin özel bir nedeni var mıydı?
Ben okumayı, hastalarla ilişki kurmayı, hayatı, kişileri ve onların ruh hallerini anlamlandırmayı seven bir yapıda olduğum için 4. sınıf staj döneminden itibaren psikiyatriye olan ilgim ortaya çıktı. Biraz daha işi ruhsal boyutuyla değerlendirmeyi seviyordum.
O yüzden de TUS sınavında bütün tercihlerim bu alanda oldu. Aslında çocuk psikiyatrisi çok aklımda yoktu ama mesleğe başladığımda çocuklara, ergenlere, ailelere daha yakın olduğumu, kendim için bu alanın daha uygun olduğunu hissettim.
Çocuk psikiyatristi sadece çocuğa bakmaz çocuğun perspektifinde çocuğun hayatındaki tüm kişileri inceler. Aileyi, ailenin ilişkilerini, çocuğun sosyal durumunu, okulunu, öğretmeniyle ilişkisini yani çocuğun hayatındaki tüm kişilerarası iletişimi ve ilişkiyi değerlendiriyoruz.
Erişkin psikiyatrisinde en nihayetinde bireyselleşmiş bir insan vardır karşımızda. Kendini ve sorunlarını bir şekilde ifade edebildiğinden çözüm yollarını birlikte buluyoruz.Kendime de uygun olduğunu yaşadıkça da gördüm, çok farklı deneyimler kazandım. Mesleğimi seviyor ve layıkıyla yapmaya çalışıyorum.
Ebeveylerin bilinçli olması çocuklardaki sorunun daha erken farkedilmesini sağlıyor değil mi?
Buradaki temel konu şu; bana anne – babalar, dedeler – babaanneler, “Hocam bizim zamanımızda dikkat eksikliği mi vardı, öğrenme güçlüğü mü vardı” gibi söylemlerde bulunuyorlar. Ben de onlara şunları söylüyorum; Evet aslında hep vardı ama bu sorunlar fark edilmiyordu. Bundan 200 sene önce insanların neden öldüğünü çok bilmiyorduk muhtemelen kanser de vardı, beyin tümörü de kalp krizi de…
Psikiyatrik durumlar da böyle. Önceden de vardı bu tür sorunlar ama çoğu fark edilmiyordu şu anda fark edilme artıyor. Bu noktada aileler gerekli desteği alma yolunda hemen bir adım atıyorlar.
Hangi noktada bir ebeveyn çocuğunun destek alması gerektiğini düşünmeli?
Belirli kriterler sayabiliriz. Çocuğun işlevselliğinin bozulması, zarar verici davranışlar, hayat kalitesinin bozulması, şiddet, agresyon, gelişimle ilgili birtakım problemler sayılabilir. Ancak çok önemli bir kriter var şahsi kanaatim benim bu. Ben annelerin içgüdülerini çok önemserim ve içgüdülerine güvenirim.
Eğer bir anne, çocuğuyla ilgili bir şeylerin yolunda gitmediğini, çocuğun gelişiminde, iletişiminde ve ilişkilerinde bir sorun olduğunu, ruhsal anlamda çocuğunun destek alması gerektiğini hissediyorsa işte bu his çok önemlidir ve genellikle yüzde 90 geçerli bir sebeptir. O yüzden ben hep sorarım gelen annelerime: “Siz ne hissettiniz buraya gelirken, size nasıl yardımcı olabilirim diye?
Ergenlik döneminde çocuklar, odalarına bir kapanıyorlar sadece zorunlu olduğu anlarda aileyle iletişime geçiyorlar. Bu süreçte nasıl davranmalı ebeveynler?
Çocuğun 12- 13 yaştan itibaren biraz daha bireyselleşmesi, anne babadan kopması, kendine ait dünyayı yaratma çabaları kesinlikle normal ve gereklidir. Biz bunu istiyoruz.
Öyle ki anneye çok bağlı, anne babasının sözünden çıkmayan, çatışmaya girmeyen, ne derlerse yapan, fedakar, cefakar ve ailesinin dizlerinin dibinde oturan bir ergen benim için
Çok sorunlu bir ergendir. Bireyselleşmesini tamamlayamamış, pasif ve bağımlı bir kişiliğe doğru yol alıyor demektir.
Ergenlik döneminde çocukların 3-4 yaşındaki çocuk gibi olmasını bekleyemeyiz zaten oluyorsa bu bir sorundur. Burada temel nokta iletişim ve etkileşimin nasıl gerçekleşeceğidir. Çünkü anne- babalar rol değişimine ayak uydurmakta zorluk çekiyor, hangi role girecekleri ile ilgili sıkıntı yaşayabiliyorlar.
Benim anne babalara söylediğim bir söz var. Siz basketbol takımının başındaki koç gibi olmalısınız. Koçlar takımla oynamazlar, sayı atmazlar ama yöneticilerdir, bir şekilde durumu idare ederler. İşte anne babaların da tıpkı basketbol koçu gibi gerektiğinde birtakım müdahaleler ortaya koyan bir konuma yükselmeleri gerekir. Öncelikle anne babaların bu konumu kabul etmesi lazım. Sonrasında ise temel nokta etkin iletişim ve etkileşimdir.
Toplumumuzun temel sorunlarından biri maalesef iletişim. Toplumumuzda iletişim genelde tek taraflı, ben söyleyeyim karşımdaki yapsın. Bir genci düşünelim; tüm gün bilgisayarın başında anne babayla hiç konuşmuyor hatta yemeğini bile odasına istiyor, dışarı çıkarken sadece para almak için sizinle iletişime geçiyor. Bu aşamada anne baba biraz kendine dönmelidir. Burada 3 nokta önemlidir. Birincisi; bebeklikte ve çocuklukta yapılan yatırım.
Siz bu dönemde ne kadar yatırım yaptıysanız, ergenlikteki iletişim de o kadar güçlü olur. Eğer siz o dönemlerde, farklı noktalarda çocuğun bireyselleşmesi için iletişimini bozan birtakım travmatik süreçlere girdiyseniz; yani sermayeyi kötü hazırlamışsanız, ergenlikte o sermaye zaten azalacak üstüne bir de iflası getirebilir.
O yüzden birikimi iyi yapmak lazım, o iletişimi çok iyi kurmak gerekiyor.
İkincisi; anne-baba arasındaki etkileşim ve iletişim. İletişim ne kadar kuvvetli olursa çocuk da aileye o kadar ait hisseder kendini. Her kişinin en önemli gereksinimi aidiyettir. Çünkü insan dediğimiz varlık tek başına yaşayamaz. Bir yere sosyal olarak ait olmak ister.
Biz ergenlik döneminde çocuğumuza, ailesine ait olmak için gerekli ortamı hazırlayamazsak, çocuk başka yerlere ait olmak için çaba harcayacaktır. Üstelik elinin altında sonsuz seçenek olduğu şu dönemde kolay bulacaktır o ait olacağı bir yerleri.
Üçüncüsü ise; çocukla olan iletişimimiz. Her ergen aynı değildir, her ergenin yolu farklıdır. Bazı ergenlerde ortam, annenin iletişimi, geçmişte yaşadıkları iyi olsa da; birtakım biyolojik faktörler, genetik faktörler gündeme gelebilir ve bu süreç zor geçebilir. Burada anne babaya düşen görev en azından bu süreci iyi kumanda edebilmek.
Anne, baba şöyle bir düşünceye kapılıyor; önümüzde bir oyun hamuru var, ona istediğimiz şekli verebiliriz. Öyle bir gücümüz yok Bunun farkına varmalıyız. Ders başarısında ebeveynlerin etkisi, bence yüzde 5 yada 10’nu geçmez. Mesela ikiz kardeşleri ele alalım. İkisini de aynı anne baba yetiştiriyor. Ancak biri çok başarılıyken; diğeri daha az başarılı olabiliyor.
Anneler, biz ne yaptık da bu çocuk böyle oldu. Aslında siz bir şey yapmadınız, başkaları nasıl bir ebeveynse siz de öyle ebeveynsiniz. Ama genetik bazı çakışmalar, biyolojik birtakım süreçler bu tür sorunları gündeme getirebiliyor. Ders çalışmama bir hastalık değildir.
Ders çalışamama, ders başarısındaki düşüklük, akademik birtakım beceriler birtakım altta yatan psikiyatrik ya da mental sorunların bir parçası olabilir.
Doğru bir ebeveyn olmak için nereden başlamalı ve nasıl devam etmeliyiz?
Öncelikle anne babaların şunu baştan kabul etmesi lazım, anne baba olduktan sonra siz artık eski siz değilsiniz. Bu kabullenici faktörü ortaya koymazsak anne babalık gerçek bir işkence olur.
Eski alışkanlıklarınızı, eski yaşamınızı, eski süreçleri devam ettirebilmek adına beklentileriniz, hayalleriniz, istekleriniz varsa iyi ebeveyn olma koşulunu baştan kaçırıyoruz. Siz artık başka bir kişi olmak için adaysınız.
Yani ben çocuk düşünüyorum, anne baba olmak istiyorum ama eski arkadaşlarımla yine eskisi gibi zaman geçirmek, eski hayatıma devam etmek istiyorum.
Hobilerime zaman ayırmak, hayatın merkezinde yine kendimin olmasını istiyorum gibi düşüncelere kapılırsak anne babalık süreci bizim için zorlu meşakkatli bir süreç olur. Öncelikle eski kimliğimizi bırakıp; anne baba kimliğimizi üstümüze yapıştırmalıyız.
Olumlu anne babalığın birkaç felsefesi var. Çocukla ilgili olan beklentilerimiz. Bu çok önemli. Bu beklentileri ayarlarken çocuğun ruh halini, mizacını, kendi sosyal durumumuzu, bizim hayata bakış açımızı birlikte değerlendirmek gerekiyor.
Anne babanın çocuklarından hiç beklentisi olmamalı düşüncesi yanlıştır. Ancak bu beklentileri “Bizim yaşadıklarımızı yaşamasın ya da bizim yapamadıklarımızı yapsın” temeli üzerinden kurmak doğru değildir.
Gerçekçi beklentiler ortaya koymalıyız. Bunu yaparken de çocuğun yapısı, mizacı, yetenekleri, kabiliyetini ön planda tutmalıyız. Sonra sosyal konumumuz çok önemli. Nerede yaşıyoruz,nasıl bir hayat tarzımız var?
Daha sonra ise çocuk için iyi olabilecek beklentileri ortaya koyup, bu beklentilerin de değişebileceğini öncesinde kabul etmemiz lazım. Alternatif kabul etmemek çocuğu kesinlikle olumsuz etkiler“