İBRAHİM BALABAN (1921-2019 ) ( Balabanizm) Balaban’ın hayatının ilk yılları büyük talihsizliklerde doludur. 1921 yılında Bursa, Seç Köy’de doğar.
Üç yıllık ilkokulu bitirdikten sonra, taş kırma, çobanlık, tarım işçiliği gibi işlerde çalışır.
1937 yılında on altı yaşındayken adı bir kaçakçılığa karışır. Altı ay hapis ve 16.000 TL para cezası alır. Para cezasını ödeyemeyince ceza üç yıl hapse çevrilir ve yeniden cezaevine girer. Mahkumiyetinin sonlarına doğru dört mahkumun saldırısına uğrar.
Cezaevinden çıktıktan sonra 1942 yılında evlendiği gün, düğün evini basan hasmını öldürür. Yeniden cezaevine girer.
1942-1950 yılları Bursa cezaevinde geçer. Cezaevindeyken önce babası cinayete kurban gider. Daha sonra eşini ve çocuğunu kaybeder. 1950 yılında çıkan af ile cezaevinden çıkar.
Peki, bu süre içinde Bursa cezaevinde neler oldu?
Balaban cezaevinde Nazım Hikmet ile tanışır ve bu yedi sene sürecektir.
“Şair Babamla ikimiz buluşmadan önce el yordamı ile arıyordum kendi kendimi karanlıkta. İlkin onu buldu ellerim. O da alıp koydu beni kendi yerime.” diyecektir.
Nazım’dan çok sevdiği resim sanatına dair bilgiler almakla kalmaz. Koğuş zaten akademi gibidir. Sosyolojiden felsefeye politikaya kadar her konu işlenmektedir.
Nazım Hikmet, Orhan Kemal’i hikayeci, Balaban’ı da ressam olarak yetiştiriyordur. Daha sonra Balaban bu günleri Şair Baba ve Damdakiler kitabında anlatır.
Nazım Hikmet Bahar resmine bu şiiri yazar:
İşte seyreyle gözüm,
Hünerini Balaban’ın.
İşte şafak vakti,
Mayıs ayındayız.
İşte aydınlık:
Akıllı, cesur, taze, diri, insafsız.
İşte bulut:
Kaymak gibi lüle lüle
1950 yılında çıkan af ile Nazım’la birlikte tahliye olurlar. Balaban köye dönse de Nazım’ın çağrısı ile İstanbul’ gider ve bir yıl aynı evde kalırlar. Bu dönemde Nazım dostlarıyla tanıştırır ve bir anlamda onlara emanet eder Balaban’ı.
Cumhuriyet Gazetesi’nde 8 Kasım 1953’te Yaşar Kemal şöyle yazar:
“Bir umut ışığıdır sarıyor insanın içini. Yuyor, temizliyor cümle karanlığı. İşte bu, Balaban’ın kuvvetidir. Balaban söylemek istediğini kestirmeden söylemesini biliyor. Ben Balaban’ın her tablosunu bir türküye benzetiyorum. Şöyle ki, her türkü bir hikayedir. Bir olaydan çıkmıştır. Olaydan çıkmayan hiçbir türkü yoktur. Olayı anlatınca da hayatı en kestirmeden anlatıyor türküler. İşte Bursa’nın Seçköy’ünden Balaban’ın her tablosunun bir hikayesi var. Ve hayatından bir parça her tablosu… Rengi ile, ışığı ile bir parça…”
Nazımın bu resim için yazdığı dizeler.
Seçköy’ünden Feyzioğlu Ali’nin kızı,
harman yerinde su döküyor dombaylara.
Dombaylar kızgın tuğladan
dombaylar kırmızı kara.
Ben de dombaylar gibi,
eydim kafamı toprağa.
Su dök!
serinleyeyim!
1953’te gene İstanbul’da düzenlediği ilk kişisel sergisiyle, toplumsal gerçekçi akıma yöneldi.
“Birinci dönem” adını verdiği bu sergiyi, 1959 yılından başlayarak çeşitli aralıklarla Ankara ve İstanbul’da açtığı öteki dönem sergileri izledi.
Mapushane Kapısı
Altı kadın vardı demir kapının önünde
Beşi toprağa oturmuş, ayakta biri;
Sekiz çocuk vardı demir kapının önünde
Besbelli henüz öğrenmemişler gülmeyi.
Altı kadın vardı demir kapının önünde
Ayakları sabırlı, ellerinde keder,
Sekiz çocuk vardı demir kapının önünde
Cin gibi bakıyor kundaktakiler.
Altı kadın vardı demir kapının önünde
Sımsıkı gizlemişler saçlarını,
Sekiz çocuk vardı demir kapının önünde
Biri kavuşturmuş avuçlarını.
Bir jandarma vardı demir kapının önünde
Ne dost ne düşman, nöbet uzun, hava sıcak.
Bir beygir vardı demir kapının önünde
Nerdeyse ağlayacak.
Bir köpek vardı demir kapının önünde
Burnu kara, tüyü sarı,
Kamış sepetlerde yeşil biber vardı
Torbalarda kömür, heybelerde soğan sarımsak.
Altı kadın vardı demir kapının önünde
Ve demir kapının ardında beş yüz erkek vardı efendim;
Altı kadından biri sen değildin, ama beş yüz erkekten biri bendim…
Nazım Hikmet
Bu resmi komposizyon olarak incelediğimizde hiç bir figürün rasgele yerleştirilmediği görülür.
Yurt içinde ve dışında çok sayıda şehirde sergi açar Balaban.
Adana’daki sergisi saldırıya uğrar.
Resimleri nedeniyle yargılansa da hepsinden beraat eder.
Genelde Anadolu kadınlarını, köy yaşamını, üretim araçlarını resmeder.
İkibin kadar resmi ve onbir kitabı vardır.
Sanata bakışını “Sanat yaşamın izdüşümüdür, konu öz dür. Her öz kendi kabuğunu yapar “ şeklinde özetler.
Resimleri hangi akımda yada ona yakın dersek cevap Nazım Hikmet’ten gelir. “BALABANİZM.”
Raşit ERTENLİ