“Ve nerede birileri özgür olmak için mücadele ediyorsa, onun gözüne bak anne beni göreceksin” Deniz Gezmiş…
Yine uyku tutmayan bir gecenin sabahına uyandım çok şükür. Seçimle yatıp seçimle kalkıyoruz. Rüyamda eskiden şiir yazardım ya da bilim kurgu filmi senaryolarına taş çıkaran rüyalar görürdüm. Çok film izlediğimden mi hayal gücümün yüksekliğinden mi bilemiyorum. Şimdi insanlara olayın ciddiyetini nasıl anlatırımın hesabına girerek, yazılar yazmaya çalışıyor ve siyasetin analizini yaparak geçiriyorum uykumu.
Bazıları diyor ki “Çok büyütüyorsun olayları. Hepimiz ne yaşayacaksa siz de onu yaşayacaksınız.”
Çok değil on gün önce, bazı insanlar verdiğiniz oylarla Meclis’e girdi. İlk açıklamaları “Sahipsiz kadınları sahiplendireceğiz” oldu. Meclis’e girdikten iki üç gün sonra söyledikleri bir cümle bu. Sadece üç gün…
Ve birkaç gün önce de Meclis’te milletvekili yeminini yapmayacakları, anayasanın ilk dört maddesini kabul etmedikleri söyleniyor. Üç günde bu söylemleri açıklayanların zaman ilerledikçe neler yapabilecekleri ortada değil mi?
Hemen her gün bir kadın tacize uğruyor ve “tahrik etmeseydi” diyorlar. Kadınlarımız öldürülüyor. “Kocasını aldatmıştı” diyorlar…
Çocuklarımız tecavüze uğruyor. “Bir kereden bir şey olmaz” deniliyor.
Giyimimizden, karşı duruşumuzdan dolayı “sürtük” oluyoruz… Fuhuşa zemin hazırladığımız bile söylendi zamanında. Gülmek kahkaha atmak ne güzel bir eylem değil mi? Kahkaha atınca iffetsiz olduk…
Gelmekte olan çok tehlikeli… İran’da 1979 yılında şeriat geldiğinde bir günde geldi diye biliniyor. Evet bir günde geldi ama bunun öncesi vardı. Humeyni yüzde 98 oy alarak başa geldiği için dışarıdan bakıldığında İran Devrimi aşırı sağın engellenemez yükselişinin sonucu sanılır. Aslında insanlar Humeyni’ye şeriatla yönetileceklerini düşündükleri için değil, halkın her ne pahasına olursa olsun kurtulmak istedikleri şahın en sıkı muhalifi olduğu için oy vermişti. İran’da molla rejimine karşı ilk başörtüsü karşıtı protestoya öncülük eden Mehrangiz Kar’a göre, rejimin tesisi adım adım ilerleyen bir süreçti. 1979 yılından 20-30 yıl öncesinden başlayan ve yavaş yavaş planı yapılan bir süreç. İran’ın son şahı Muhammed Rıza Pehlevi devrilmeden önce Tahran sokaklarında mini etekler ve açık saçlar nadir karşılaşılan manzaralar değildi. Şah’ın Batı tipi kıyafetler giyen karısı Ferah, modern bir kadın örneği olarak görülüyordu. Ancak İslam devriminden aylar sonra, kadın haklarını koruyan yasalar bir bir yürürlükten kaldırılmaya başlandı.
BBC’ye konuşan, İran İslam Cumhuriyeti’ndeki ilk başörtüsü karşıtı protestonun düzenlenmesine öncülük eden insan hakları avukatı ve aktivist, 78 yaşındaki Mehrangiz Kar’a göre, “Her şey bir gecede olmadı, adım adım ilerleyen bir süreçti. Devrimden hemen sonra, sokaklarda kadınlara ‘hediye’ adı altında ücretsiz başörtüleri dağıtıldı“
Hediye olarak dağıtılan başörtüsü sonradan dayatmayla, daha sonra da yasalarla zorunlu hale getirildi.
Önce buna uymayan kadınlara kırbaç cezasıyla başlandı. Sonra buna hapis cezası da eklendi. Ruj sürmek tahrik ediciydi. Çizme giymek bile yasaklandı. Bunlara uymayan kadınlar hem ceza alıyor hem de fişleniyordu.
Bu devrim ile kız çocuklarının evlilik yaşı 9’a indirildi, kocalarında eşlerini mahkeme izni olmadan boşamasına izin verildi. Kadınları yargıdan ve laik öğretmenleri de eğitim sisteminden uzaklaştırdılar. 2005 yılında İrşad Devriyesi adı verilen ahlâk polisleri kuruldu. Böylece adım adım Batılılaşmakla suçlanan İran bugünkü halini almış oldu. 1979 yılında getirdikleri bu yönetim şeklinden tam 44 yıl geçmiş. Halk isyan ediyor zaman zaman kadınıyla erkeğiyle. Amini gibi ve ona destek verenler gibi. Kolay değil tabii ki bu 44 yıllık ve bunun öncesinden gelen bir yapılanmadan kurtulmak.
Atatürk’ün omuz omuza halkıyla kurduğu Cumhuriyet’te, hepimizin dedelerinin ve ninelerinin mücadelesi ve kanları var. Biz Atatürk sayesinde kul olmaktan kurtulduk ve vatandaş olduk. Tekrar kul olmak mı istiyorsunuz… Açlığı, ekonomik sıkıntıları, pahalılığı, asgari ücretin yetmemesini geçtik artık. Elleri başımızda, eteklerimizde, gülüşlerimizde, yüzlerimizde her yerimizde olacak. Kahkaha atmayacaksın, konuşmayacaksın, gezmeyeceksin, çalışmayacaksın kul olacaksın. Biz sürtük değiliz. Kimseyi tahrik etmek için giyinmiyoruz. Bir kereden çok şey olur diyoruz. Yöneticilerini halk seçer ve istediği zaman da o koltuktan indirir. Demokrasi budur… İstikrara, saygıya, önemsenmeye, özgürce yaşamaya hepimizin ihtiyacı var. Gençlerimizin ve kendi geleceğimiz için artık bazı şeylere dur demenin zamanı. Tabii ki bunu demokratik yöntemlerle yapmalıyız. Yoksa bir kaç yıl sonra her şey için çok geç olacak. Üç maymunu oynamayı bırakmamız gerekiyor. Cumhuriyet, demokrasi ve laikliği yaşatmalıyız.
İşte en önemlisi özgürlüğümüzün başkalarının iki dudağının arasında olması… Özgürlük dizelerde kalmamalı…
…….
Parmaklıkları keseceğiz tırnaklarımızla
Yırtacağız karanlıkları
Ruhumuzu dalgalara vuracağız
Denizleri çoğalttık güneşe koşacağız
Portakal çiçeklerini taşıyan rüzgârla yarışacağız
Ruhumuzu dağlayan bu esaretin içinde kalmayacağız
………..
Kader ELTUTAN
Selam olsun sana CUMHURİYET KADINI. Cesaretini, duruşunu ve kalemini alkışlıyorum. Harika bir yazı olmuş.
Çok teşekkür ederim Hakan Bey.Birgün kalemimizden güzel dizelerin döküleceği günlere uyanacağız…