İletişim farklı şekillerde de olsa hayatımızın her alanında, her anında.
Hatta doğduğumuz andan itibaren çevremizle iletişim kurma çabası içine giriyoruz.
Küçücük bir bebekken dahi ağlayarak, gülümseyerek ya da farklı şekillerde içinde bulunduğumuz duygu durumunu çevremize aktarmaya çalışıyoruz.
Bu açıdan bakıldığında ise doğduğumuz andan itibaren kullandığımız bu beceride ustalaşmamız gerekiyor.
Ama gel gör ki çevremizle yaşadığımız pek çok sorunun kaynağında da iletişimsizlik yatıyor.
Arkadaşına kırılmak, eşinle boşanma eşiğine gelmek, patronun ya da yöneticine kızgın olmak hayatın tadı tuzu.
Ama öyle alanlar var ki, doğru kurulmayan iletişimin sonuçları ölümcül olabiliyor.
Bu alanlardan biri de havacılık.
İşte size bir örnek.
Çok çarpıcı…
Miami Uluslararası Havaalanı’na yapılan bir yaklaşma sırasında, uçuş ekibinin çözmesi gereken ve uçağın burun iniş takımlarında meydana gelen bir ışık problemi vardır.
Aynı zamanda uçak olması gerekenden daha hızlı bir şekilde alçalmaktadır ama uçuş ekibi bu ikinci problemin farkında değildir.
İkinci problemin farkında olan hava trafik kontrolörü ise uçuş ekibinden bunu kontrol etmelerini ister ve şu şekilde sorar: “Orada her şey yolunda mı”
Pilotlar kontrolörün burun iniş takımındaki ışık probleminden bahsettiğini sanırlar ve “Tamam (Okay), dönüş yapıp geleceğiz” diye cevaplarlar.
Kontrolör buradaki “Okay” kelimesini duyar ve bunu hemen alçalma problemiyle ilişkilendirir ve her şeyin yolunda gittiğini zanneder.
Ne yazık ki uçak 30 saniye sonra Everglades Bölgesi’ne düşer (Breul, 2013:72).
Dört Anlaşma kitabında ilkelerden birisi, varsayımda bulunma sor der.
Bu örnek olayda da kişiler varsayımda bulunmak yerine soru sormuş olsalardı belki bir sürü kişinin ölümüne sebep olan bu kaza meydana gelmeyecekti.
Varsayma, zannetme, farz etme, soru sor…
Ziynet GİTMEZ