“Müzik ruhun gıdasıdır” en kalıplaşmış, en ezbere kullandığımız ifadelerden biri.. Peki gerçekten öyle midir..?? Hangi müziktir bize gıda olan..?
Tüm kainat frekanslardan yani enerji dalgalarından oluşur. Frekansların enerjisini belli oranlarda kaybetmesiyle, elle tutulur gözle görülür olan madde meydana gelir. Bu yüzden Albert Einstein “Madde yoktur, her şey enerjidir.” der.. Tek bir atomdan dev galaksilere kadar frekanslardan oluşmayan tek bir unsur dahi düşünülemez. Buna elbette insan bedeni ve ruhu da dahildir. Tüm frekanslar birbirini etkilediğine göre, insan ruhu ve bedeninin, maruz kaldığı frekansların etkisinden kaçması pek de mümkün değildir.
Ses dalgalarının sebep olduğu titreşimlerin (frekansların) su moleküllerini nasıl etkilediğini en popüler deneyler ile defalarca gördük. İnsan bedeninin %75 ila %80 i sudan oluştuğuna göre, frekansların bize neler yapabileceği çok daha iyi anlaşılacaktır.
Hz; enerji dalgalarının sıklık birimidir, saniye başına düşen devir sayısını ifade eder. Diğer bir ifadeyle, enerji dalgalarının 1 saniyedeki titreşim miktarına frekans denir ve birimi Hz (hertz) dir.
Müzik, ses dalgalarından; ses dalgaları da frekanslardan oluştuğuna göre, insan ruhu ve bedeni hatta tüm kainat üzerindeki etkisi su götürmez bir gerçektir. Müziğin insan psikolojisini değiştirme etkisi göz önünde bulundurulduğunda, bu kadar büyük bir güç sizce başıboş bırakılabilir mi..??
528 Hz, huzur ve iyileştirme gücüne sahipken, pozitif etkisi olan başka frekanslar da mevcut iken, dinlediğimiz müziklerin büyük çoğunluğunun 440 Hz frekansında olmasının sebebi nedir..?
1939 yılında İngiliz Standartlar Enstitüsü’nün kararı ile müzik aletlerinin akortlarının 440 Hz’ e uygun olarak yapılacağı belirlendi. Birçok görüşe göre bu karar Rockefeller grubu tarafından alınmış bir karar.. İddiaların arasında, I. ve II. Dünya Savaşı yıllarında radyoların tekelleştirilmesiyle yayınlanan frekanslar sayesinde kitleleri kontrol altına almak gibi büyük iddialar da mevcut.. 440 Hz. standartının Naziler tarafından, kitlelere korku ve saldırganlık duygularını tetiklemesi ve açığa çıkarmasını hedefleyen bir dizi araştırmalardan sonra standartlaştırıldığına dair büyük iddialar da gündemde.. Bu iddiaları yalanlamak yada doğrulamak bireysel anlamda zor olsa da her ihtimalin mümkün olabileceğini düşünmekte fayda var. Zira insanın var olduğu yerde hem pozitif hem negatif her türlü potansiyel mevcuttur.
440 Hz; kaos, kavga, huzursuzluk frekansıdır. Dünyanın titreşimsel doğası ile kıyaslandığında, doğal rezonans ile uyum göstermediği farkedilmiştir. Bu sebeple bu frekansın negatif etkilerinin olduğu düşünülmektedir.
Araştırmalar 440 Hz’in insanların kalp ve kuyruk sokumu arasındaki enerji merkezleri ile uyumsuz olduğunu göstermiştir. Teorik olarak, bu titreşimler egoları ve sol beyni tetikliyor ancak sağ beyne özgü sevgisel ve duygusal bölgeleri baskılıyor, üretkenliği köreltiyor. Epifiz bezinin (üçüncü göz) kapanmasıyla insanoğlu farkındalığını kullanamaz hale geliyor. İç ve dış etkenler bu şekilde birleşince de hücresel yıkıma sebep oluyor. Oysa uygun frekanslar ile dinlenen müziklerde ise hastalıklar tedavi edilebiliyor. Her organın kendine özgü frekansı göz önünde bulundurularak iyileşme sağlanabiliyor. Osmanlı şifahanelerinde bu teknik uzun yıllar kullanıldı, su sesi ve musiki ile tedaviler yapıldı. Örneğin Edirne II. Bayezid Killiyesi ve Süleymaniye Darüşşifası, bu teknik ile tedavi uyguluyordu.
Biyofizikçi Alman doktor Fritz Albert Popp bütün canlı hücrelerinin ışık saçtığını bu ışığın kaynağının da DNA olduğuna dair bir makale yayınlamıştır. Makaleye göre DNA birden çok frekans yayınlıyordu. Nicola Tesla ise insan vücudunun yaydığı frekansların, dış frekanslardan yalıtıldığında hastalıklara karşı büyük bir direnç geliştireceğimizi savunuyordu. İsveçli bir radyolog, bir tümörün içine bir elektrot yerleştirip doğru frekans verildiğinde tümörün eridiğini tespit etti. Dr. Robert Becker ise The Body Electric adlı kitabında, insan vücudunun elektriksel frekanslarını ortaya koydu. Araştırmalar her canlının frekansının olduğunu ve çevremizdeki frekanslardan etkilendiğimizi gösteriyor. Peki yararlı frekanslar yerine neden zararlı frekanslar kullanılıyor..?
Bilinçaltı hiçbir şeyi sorgulamadan bilincin ona aktardığı her şeyi kabul eder, bilinç neye inanırsa bilinçaltı ona odaklanır. Olumlu-olumsuz, gerçek-gerçekdışı hiç farketmez. Bilinçaltı sadece kaydeder ve bir süre sonra bilinci, bilinçaltı yönetmeye başlar. Bu yüzden bilinçaltına aktarılanlar hayati derecede önemlidir. Özellikle reklam sektörünün kullandığı tam olarak budur, bilinçaltını hedef alır, bilinçaltını etkileyecek renkler ve müzikler reklam firmalarının uzmanlık alanıdır. Bilinçaltınızı yönlendirerek pazarladıkları ürüne ihtiyacınız olduğuna sizi ikna ederek ticari başarı elde ederler. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda toplumların kontrol edilmesi çok da zor bir ihtimal değil elbette.
Mesele haklı çıkmak değil,gerçeğe ulaşmak olmalıdır. Delilerimizin olmadığı konularda, ne kabullenmek ne de reddetmek bize hiçbir fayda sağlamaz. Tam da bu yüzden her ihtimali göz önünde bulundurarak tüm mevzulara çocuksu ve egoist ön yargılardan uzak yaklaşılması çok mühimdir. Birçok bilim adamının dahi, ulaştıkları sonuçları ve gerçekleri sistemin işleyişini bozmamak adına ve gördükleri baskılardan dolayı açıklayamadıklarını gözden kaçırmamak gerek. Örneğin; bundan sadece birkaç yıl öncesine kadar UFO araştırmaları yapanlar ciddi bir psikolojik baskıya ve aşağılamaya maruz kalırken henüz bir ay kadar önce Washington’da düzenlenen ve 4 saat süren halka açık basın toplantısında, yetkililerin uçan nesne görüntülerini paylaşarak “UFO’ların varlığını artık kabul etmemiz gerek” demesi gibi..
Frekansların müzik boyutuna dönecek olursak “müzik ruhun gıdasıdır” ifadesi eksik bir ifade.. DOĞRU MÜZİK ruhun gıdasıdır. Frekansların kainatı ve hayatınızı yönettiği farkındalığına ulaşarak , beyninize ve ruhunuza gönderdiğiniz her frekansa özen göstermeniz dileği ile..