enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
33,9762
EURO
37,6709
ALTIN
2.725,36
BIST
9.771,16
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Samsun
Yağmurlu
27°C
Samsun
27°C
Yağmurlu
Pazar Hafif Yağmurlu
27°C
Pazartesi Az Bulutlu
30°C
Salı Az Bulutlu
29°C
Çarşamba Hafif Yağmurlu
29°C

Olumlu ebeveynlik kavramı

Olumlu ebeveynlik kavramı
Samsun Reklam Ajansı
20 Kasım 2023 11:52 | Son Güncellenme: 6 Aralık 2023 15:50
A+
A-

Çocuk ve Genç Psikiyatristi ve Psikoterapist Muazzez Aydın Karakullukçu, 7/24 Gündem Dergi’nin 6. sayısına konuk oldu. Muazzez Aydın Karakullukçu, 7/24 Gündem Genel Yayın Yönetmeni Nevin Aydoğan’a çocuk ve genç psikoloji, olumlu ebeveynlik kavramı ve 2-3 yaş sendromu konuları hakkında önemli açıklamalarda bulundu.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

1988 Denizli doğumluyum. Liseden mezun olana kadar da burada yaşadım. Hacettepe Tıp Fakültesi’ni kazanınca Ankara’ya gittim.

Ankara’da 6 yıl kaldım. Mezun olduktan sonra pratisyen hekim olarak Sinop’un Türkeli ilçesine atandım. 2013 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatri dalında uzmanlık eğitimini kazandım. Burada eğitimimi sürdürürken eşimle tanıştık.

Uzmanlık eğitimimi tamamladım ve Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne atandım.  Atandıktan kısa süre sonra evlendim. 3.5 yıl kadar hastanede çalıştıktan sonra farklı bir şeyler yapmam lazım dedim. Ayrılma kararı alıp kendi muayenehanemi açtım. 2 yıldır da kendi muayenehanemde hizmet vermekteyim.

Çocuk psikiyatrisi alanı tercihiniz nasıl gelişti?

Psikiyatrinin bakış açısının ve insanlara yaklaşımının bana iyi geldiğini gördüm. Çocuklara olan ilgimi, psikiyatriye olan ilgimle birleştirdim diyebiliriz. Bu bölümü çevremdeki herkes de bana yakıştırıyordu. Konuşmayı ve dinlemeyi çok sevdiğim için de olabilir 🙂

Sorunların başlangıç aşamasındayken müdahale etmeniz çok kıymetli olsa gerek…

Bizleri; erişkin psikiyatriden ayıran bir durum bu ve daha şanslı olduğumuzu düşünüyorum.

Çünkü biz sorunları daha en başındayken yakalayabiliyoruz. Yaptığımız müdahaleler, hala değişmekte ve gelişmekte olan bir beyne yapılıyor. Dolayısıyla bugün attığımız adımlar, çocuğun yetişkinliğini de olumlu etkiliyor.

Bu çok kıymetli. Zaten bir sorunla yıllarca yaşamış, artık beyin gelişimini çoğunlukla tamamlamış, bundan sonra değişim ihtimali giderek azalan bir yaş grubuyla çalışmanın daha dezavantajlı olduğunu düşünüyorum.

Çocuk ve ergen psikiyatristi sayısındaki artış ebeveynlerin farkındalığı ile mi ilgili yoksa dönemsel mi?

Modern çağ ve Covid sonrası dönem çok etkiledi çocuklarımızı. Farkındalığın artması da önemli bir faktör. Aslında keşke daha fazla seçenek olsa. Hala her çocuğa hizmet verebilecek boyutta çocuk ve genç ruh sağlığı hizmetleri yaygınlaşmış değil.

Diğer uzmanlık alanlarında olduğu gibi bizim alanımızda da koruyucu hekimlik kısmı var. Biz sadece sorunlar başladığında bu sorunları çözmek için gelinecek bir yer olmamalıyız.

Büyüyen gelişen bir beynin ve vücudun ne gibi sorunlarla karşı karşıya kalabileceğini bizim öngörmemiz, belirli aralıklarla değerlendirmeler yapabilmemiz önemli. Her yaşın kendine ait sorunları, kendine ait özellikleri var ve bu konularda ebeveynleri aydınlatabilmemiz gerekiyor. Bu boyuta henüz erişildiğini düşünmüyorum.

Çoğu ailenin böyle bir durumun gerekliliğinden haberi bile yok maalesef. Aileleri daha fazla bilinçlendirmek gerekiyor. Bu sebeple muayenehanemizde koruyucu psikiyatrik takibe yönelik hizmetler vermeye ve bunu duyurmaya çalışıyoruz. Ancak istediğimiz boyuta henüz ulaşamadık.

Sağlıklı bir ruhsal sağlığa sahip çocuklar için ebeveynler nasıl bir tutum izlemeli?

Dijital ortamda çok fazla bilgi kirliliği var. Bu konuda uzmanlığı ya da tecrübesi olmayan kişiler de fikirlerini beyan ediyorlar ve ebeveynler de çok haklı olarak hangisine uymaları gerektiğini bilemiyorlar. Bu konuda öne çıkması gereken ya da benim doğru olduğunu düşündüğüm tanımlar; Olumlu ebeveynlik ve yeterince iyi ebeveynliktir. Mükemmel ebeveynlik diye bir şey yoktur.

Bilgiye bu kadar kolay ulaşılan ortamlarda, ebeveynler de daha mükemmel olmaları gerektiğini düşünüyorlar. Bazı şeyleri sezgisel yapabilecekken; bu öğrendikleri bilgilere uymaya çalışarak sezgisel olarak doğru yaptıkları davranışları da kaybedebiliyorlar.

Ebeveynlik çocuk doğmadan önce, çocuk sahibi olmaya karar verdiğimiz anda başlayan bir şey aslında. Çünkü o andan itibaren kafamızda bir çocuk hayal etmeye başlıyoruz. Biz buna ‘imge bebek’ diyoruz. Kaşı şöyle olsun, göz rengi böyle olsun, büyüyünce şu meslekte olacak, şu kursa göndereceğim, şu okula gidecek gibi daha doğmayan bir bebek için planlar yapmaya başlıyoruz. Bu bir yerde sağlıklı; çünkü bireyi çocuğa hazırlıyor ancak bunun tadını kaçırmamak lazım 🙂

Örneğin; çocuk futbol oynamaya bayılıyor ama baba ısrarla basketbol kursuna göndermek istiyor çünkü kafasındaki imge çocuk basketbolda çok başarılı olmalı.

Ebeveynlerin, çocukları ile kendi yaşantıları arasında hep bir bağ kurması söz konusu. Burada iki sorunlu bakış açısı var. Birincisi belli bir başarıya ulaşmış mükemmelliyetçi aileler, çocuklarının da kendisi gibi olması gerektiği inancındadırlar. Örneğin; baba hekimse çocuğunun da hekim olmasını ister.

İkinci bakış açısı ise; ben okuyamadım çocuğum okusun; ben gidemedim çocuğum gitsin düşüncesidir. Örneğin; küçükken balerin olmayı isteyen bir annenin, çocuğumu bale kursuna gönderiyorum ama gitmek istemiyor diye çocuğunun tutumunu anlamlandıramaması gibi. İmgemizde, hayalimizde canlandırdığımız çocuğun, kendi çocuğumuzla birebir uyuşmayacağını anlamak lazım.

Ailelere hep şu örneği veriyorum: Çocuk sahibi olmak, aslında sizin elinize verilen bir tohumu toprağa ekmektir. Siz onun ne tohumu olduğunu bilmezsiniz. Ancak bir tahmininiz vardır. Dersiniz ki belki kiraz tohumudur, belki kavun tohumudur; şöyle yetiştireceğim, şöyle meyve sahibi olacağım dersiniz ama aslında bu sizin kafanızdaki hayaldir.

Ebeveynlik aslında bahçıvanlığa benzer. O tohumun en iyi noktaya gelebilmesi için; uygun şekilde sulamanız, yeteri kadar güneş ışığı aldırmanız, gübre vermeniz, toprağını iyice havalandırmanız gerekir. Bütün bunları yaparken de o tohum size yavaş yavaş belirtiler vermeye başlar. Bir yaprak çıkarır. Bakarsınız ki o yaprak belirli bitkinin ya da meyvenin yaprağına benziyordur ama sizin hayalinizdeki değildir.

Eğer biz bunu, henüz ilk evrelerinde yaprak çıkartırken fark eder, onun kafamızdaki bitkiden ya da meyveden farklı olduğunu anlarsak ona artık ihtiyacı olanı vermeye başlarız. Diğer türlü; o az su isteyen bir bitkiyse ama biz ona çok su verirsek ona zararımız olur. O gölge bitkisiyse biz onu habire güneşe koyarsak yine zararımız olur. 

Bir ebeveynin, çocuğunun bu farklılıklarını fark etmesi ve çocuğunu bütün özellikleri ile kabul edebilmesi çok önemli. Bu, ebeveynliğin fark etme ve kabul etme kısmıdır.

Tabii bir de ‘yeterince iyi olma’ kısmı var. Dedim ya ebeveynlik bahçıvanlığa benzer diye. Mükemmel bir bahçıvan olmayabilirsiniz ama okursunuz, araştırırsınız ve gözlem yaparsınız. Ona çok su verdim ama iyi gelmedi deyip yaklaşımınızı biraz değiştirirsiniz ve yeterince iyi olmaya çalışırsınız. Yeterince iyi olmak, bitkiyi yaşatarak yeterince iyi bir meyve verebilmesini sağlamaktır. Yeterince iyi ebeveynlik de; hatalar yaparak ama bu hatalardan dersler çıkararak, gözlemler yaparak, çocuğumuzu kendi kendine yeten bir yetişkin haline getirmektir.

Bütün ebeveynlerin amacı aslında budur. Amaç çocukların çok başarılı, çok sağlıklı ya da çok mutlu olmaları değildir. Her insan gibi onlar da bazen üzülecekler bazen hayal kırıklıkları yaşayacaklar. Önemli olan bütün bunlarla yaşamayı onlara öğretebilmek ve bir gün biz dünyadan ayrıldığımızda kendi kendine yeten, hayatına devam edebilen birisi olmasını sağlamaktır. Yeterince iyi ebeveyn olmak budur. Bu beraberinde olumlu ebeveynlik kavramını da getiriyor.

“Olumlu ebeveynlik” bizim ülkemizde biraz daha yeni bir tabir. Aşırı hoşgörülü olma, arkadaş gibi olmayla da karışıyor. Her çocuğun bir sürü arkadaşı olabilir; ancak bir annesi bir tane de babası vardır. Bu sebeple anne-baba, anne baba gibi olmalıdır. Elbette ebeveyn-çocuk ilişkisinde paylaşımlarda bulunulmalı.

Bazen iki arkadaş gibi oyunlar oynayacaksınız, bazen çocuğunuz sorunlarını anlatıp sizden yardım isteyecek, bazen de siz ona bir sorununuzu anlatacaksınız ve ondan size yardım etmesini isteyeceksiniz. Bunu yaparken önemli olan kimliklerimizi kaybetmeden yapmamız.

Çocukların talebi olmadığı halde onlara öğütler vermeye başlıyoruz. Ben sigara içiyorum sen asla içme, zamanında ben şunu yaptım pişman oldum sen yapma gibi öğütler özellikle ergenlik döneminde çok ters tepen bir durum.

Size danışmak istiyor ama öncelik olarak aslında onu dinlemenizi istiyor. Biz bunu yanlış anlayıp öğüte gidebiliyoruz. Aslında biz, çocukların sorunlarını çözebilen bireyler olarak yetişmesini istiyoruz. Siz çocuğunuza her sorununda ne yapması gerektiğini söylerseniz, çocuğunuz sadece bir sorunu olduğunda size söylemesi gerektiğini öğrenir. Sorunu nasıl çözmesi gerektiğini öğrenmez.

Rehberlik etmek demek şuraya git demek değildir. Şimdi sen burada hangi yollara gidebilirsin bir bak, araştır diyebilmektir. Öyle bir rehberlik yaparsınız ki o zaten doğru yollardan bir tanesini bulur. Bazen tek bir doğru yol yoktur, seçtiği yol sizin doğru yolunuzdan farklı da olabilir. Bu durumlarda da hayır bu yoldan gideceksin gibi bir yönlendirme sadece çocuğunuzun sizin dediğinizin tam tersini yapmasına yol açar. Buralarda “olumlu ebeveynlik” kavramı devreye giriyor.

Çocuğumuzla konuşurken ya da yönlendirme yaparken olabildiğince olumlu ifadelerle yaklaşmaktır doğru olan. Hata yaptığında cezalandırıcı, reddedici, örtbas edici bir dil kullanmak yerine; hatanın farkına varmasını ve hatanın neden olduğunu anlamasını sağlamak gerekir. Ardından da bu hatanın nasıl çözülebileceğini ya da benzer bir durumla karşılaştığında buna dair neler yapabileceğini düşünmesini sağlamak çok önemlidir.

Sonuçta ebeveynler ile çocuk bir ekip olmalıdır. Bu ekibin bir lideri olmak zorunda değil. Çünkü ne kadar çocuğunuz da olsa her insan kendi hayatı, kendi seçimleri, kendi özellikleri ve beklentileri doğrultusunda hayatını dizayn ediyor. Ebeveynler olarak biz de çocuğumuzdan bir adım geride durabilen ama onun danıştığı ve ona rehberlik edebilen insanlar olmalıyız. Olumlu ebeveynlik budur.

2 yaş – 3 yaş gibi sendromlar sıkça gündeme gelmekte, nedir bu sendromlar?

Gelişim evreleriyle açıklanan bir durum. Freud’un psikoseksüel gelişim yaklaşımına göre kabaca 1 ila 3 yaş arası döneme denk gelen ve Anal dönem dediğimiz bir dönem aslında. Bu dönem çocukların tuvalet alışkanlığı kazanmalarının olduğu, tuvaletini tutma bırakmanın farkına vardığı ve bunu yavaş yavaş kontrol edebildiği bir dönem.

Aynı şekilde ayrılma- bireyselleşme bakış açısıyla baktığımızda da çocuğun anneden biraz daha ayrıldığı bir dönem. Fakat dış dünya da onun için henüz çok zor, can yakıcı ve hayal kırıklıklarıyla dolu. Bu dönem hem bireyselleşmeye çalıştığı hem de tek başına bir şey yapamadığı için tekrar anneye sığınmak zorunda kaldığı, anneyi hem sevdiği hem de yer yer ona kızdığı, duygularını yönetmekte zorlandığı, öfke patlamalarının yaşanabildiği bir dönem.

Popüler dilde buna 2 yaş sendromu deniyor. Bu geçici bir dönem 🙂 Sonrasında yerini Freud’un yaklaşımına göre adlandıracak olursak fallik döneme bırakıyor. Burada da çocuk kendi cinsiyetinin farkına varmaya başlar. Toplumsal cinsel rolleri öğrenmeye başlar.  Hemcins ebeveyni ile yarıştığı, karşı cinsiyetten olan ebeveyne de masum bir aşk beslediği bir dönemdir. İşte bu zamana kadar inatlaşmalar, krizler yoğun oluyor.

Fallik dönemde karşı cins ebeveyn ile olan inatlaşmalar, öfke krizleri biraz azalmış olsa da hemcins ebeveyn ile belirgin bir düzeyde devam ediyor. Ta ki okul dönemi başlayana kadar… Okul çağı ile birlikte bu gündemler yerini ödevlerini ve görevlerini yerine getirebilmek, başarılı olmak, iyi öğrenci olmak, arkadaşlarla vakit geçirmek gibi konulara bırakıyor.

Aileler inatlaşma dönemini olabildiğince sakin geçirmeliler. Geçici bir dönem olduğunu bilmek çok önemli. Anne babalar yıllar boyunca çocukları böyle olacakmış gibi bir yanılgıya kapılıyorlar. Çocuk duygusunu düzenlemekte zorlanıyor, eğer biz de duygumuzu düzenleyemezsek çocuğumuza iyi bir rol model olamayız. Olabildiğince sakin kalmak, anlık duygusal patlamaların geçmesi için beklemek ve dikkatini başka şeylere çekmeye çalışmak gerekiyor. Olumlu duygular kadar olumsuz duyguları da kabul edebilmeyi ve tekrar sakinliğe geçebilmeyi bu şekilde onlara öğretebiliriz.

Atakum Nakliyat
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.