Yıllar yıllar önce doğuyla batının birleştiği bir coğrafyada bir ülke vardı.
Bu ülkenin insanları sevgiyi, saygıyı, fedakârlığı, ahlâkı, dürüstlüğü hayatlarının merkezine almışlardı.
Bu ülkede eğitim çok önemliydi. Değil üniversite mezunu, lise mezunu olsanız bile iyi eğitim alarak geliştirebilirdiniz kendinizi.
Televizyonlarda örnek alınacak, izlenilmeye değer diziler, öğretici programlar vardı.
Çocuklar evlerinin uzağında bile oynasalar güvendelerdi.
Ebeveynler asla onlara zarar gelmeyeceğini bilirdi. Kalpleri huzurluydu.
Doğu ile batıyı birbirine bağlayan bu ülkede her şey yavaş yavaş değişmeye başladı.
Önce televizyon kanallarında ki dizilerden başladı senaryolar. Ailenin hiçe sayıldığı, insanların birbirlerine saygısının olmadığı, silahların yarıştığı diziler.
Kimin eli kimin cebinde belli olmayan, gücü ve parası olan erkeğin etrafında dönen kadınlar, birbirini aldatan insanlar, yalancılar, hırsızlar, katiller, tecavüzcüler…
Bir de ne olduğu, kimin için yapıldığı belli olmayan sabah programları türedi. Şakşakçılardan oluşan istendiğinde kalkıp göbek atan insanlarla doldurdular stüdyoları.
Sonra evlilik programları, gelinim kim olacak , biri bizi gözetliyor, eşini kap, kim kaparsa onundur gibi…
Seviye düştükçe düştü…
Sonra bunlar normalmiş gibi karşılanmaya başlandı. O yaparsa bende yapabilirim algısı oluşmaya başladı.
Kokuşmuşluğa doğru adımlar atılmıştı artık.
Uyuşturuldu bu ülkenin insanları…
Kimi kendini korudu kurtardı ama kimi kaptırdı kendini bu senaryolara.
Sonra yavaş yavaş eğitim değiştirilmeye başlandı. Bu en önemlisiydi.
Her sene sistem değişmeye başladı. Çocuklar her sene değişen müfredat karşısında şaşkındılar. Takip edemiyorlardı insanlar değişen yönetici sayısını. Eskiden öyle miydi? Bir dönemde eğitimden sorumlu bir kişi gelirdi. O devir kapanana kadar kalırdı.
Çünkü eğitim bozulursa eğitim değiştirilirse her şey daha kolay bozulurdu. Gelecek nesil tüketilmiş olurdu.
Kendini koruyan aileler çocuklarını da korudu ama kendini bu çarka kaptıranlar, ne kendilerini ne de çocuklarını koruyabildi.
Eğitim bozulunca bilim yok sayılmaya başlandı ve bilimden uzaklaştıkça, insanlar daha çok seviyesizleşti. Daha çok ölümler olmaya başladı.
Tecavüzler, hırsızlıklar, dolandırıcılar, cinayetler çoğaldı.
Ahlak çöküntüsü ilerlemişti. “Bir kereden bir şey olmaz”, ” ölenle ölünmez”, “mukadderat” diyip her şeyi KADERE bağlayanlar çoğaldı.
KADER ah KADER yine suç sana kaldı…
Her gün haberlerde kadın, çocuk cinayetleri, tecavüzleri duyuluyordu.
Herkes kendince isyan ediyordu ama hiçbir sonuca ulaşılamıyordu. Suçu işleyenler ya cezasız kalıyor ya da bir süre sonra ellerini kollarını sallayarak çıkıyorlardı.
Herkes bir süre sonra unutuyordu. Sanki insanların kodlarına unutkanlık bulaşmıştı.
Küçük yaşta çocuklarla birlikte olanlar için çocuğun rızası var denildi. Diğer tarafta ileri yaşta kendi rızalarıyla birlikte olan LGBTQ+ bireylerin ahlâk çöküntüsüne yol açtığı ve aile yaşamlarını bozdukları söylendi.
Ve en önemlisi insanlar fakirleşmeye başlatıldı. Orta sınıf yavaş yavaş tükeniyordu ve sadece zengin fakir kalmıştı. Uçurum artıkça artmıştı. İnsanlar borç batağına bankaların kucağına terk edildi. Çünkü ne kadar fakir olup muhtaç olurlarsa o kadar sessiz kalmaya mahkum olacaklardı.
Sınıfsal, ırksal, dinsel ayrımlar başladı bir süre sonra. Düşman edilmeye çalışıldı insanlar birbirine.
İnsanlar artık siyah ve beyaz olarak ikiye ayrılmıştı. Gri yoktu…
Aslında bizi insan yapan bu grilik değil miydi?
Kader ELTUTAN
DEFNE ORMANI
Köle sahipleri ekmek kaygusu çekmedikleri
İçin felsefe yapıyorlardı, çünkü
Ekmeklerini köleler veriyordu onlara;
Köleler ekmek kaygusu çekmedikleri için
Felsefe yapmıyorlardı, çünkü ekmeklerini
Köle sahipleri veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Köleler felsefe kaygusu çekmedikleri
İçin ekmek yapıyorlardı, çünkü
Felsefelerini köle sahipleri veriyordu onlara;
Felsefe sahipleri köle kaygusu çekmedikleri
İçin ekmek yapmıyorlardı, çünkü kölelerini
Felsefe veriyordu onlara.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Felsefenin ekmeği yoktu, ekmeğin
Felsefesi. Ve sahipsiz felsefenin
Ekmeğini, sahipsiz ekmeğin felsefesi yedi.
Ekmeğin sahipsiz felsefesini
Felsefenin sahipsiz ekmeği.
Ve yıkıldı gitti Likya.
Hâlâ yeşil bir defne ormanı altında.
Melih Cevdet ANDAY