Türkiye’de caz müzik denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Fatih Erkoç, hayatına damga vuran kadınları anlattı.
Albümleriyle bir dönem Türk Pop müziğine damga vuran, aynı zamanda caz müzik denildiğinde Türkiye’de akla ilk gelen isimlerden biri olan Fatih Erkoç, 7/24 Gündem Dergi’nin 4. sayısı için Genel Yayın Yönetmeni Nevin Aydoğan’a hayatına damga vuran kadınları anlattı.
Anneniz Karadenizli sanırım. Bize biraz annenizden bahseder misiniz, nasıl bir kadındı?
Annem İstanbul doğumlu ama kökeni Artvin. Annemin babası da harp zamanında Batum’dan gelmiş İstanbul’a. Belki de o yüzden Karadeniz müziğine hayranım. Eşim Mehlika hanımın da baba tarafı Artvinli. Akrabayız biz, iki kardeşin torunlarıyız eşimle. Annem çok sevecen bir kadındı. Dinine çok düşkündü. 7- 8 yaşından itibaren hem 5 vakit namazını kılmış hem de orucunu tutmuş bir kadındı.
80 yaşına gelmeden önce rahatsızlıkları baş gösterdi. Çok üzülüyordu artık dini ibadetlerini yapamadığı için biz de üzülüyorduk. Kardeşimle benim tüm işilerimizi annem yapardı. Okula yazdırırdı, ilgilenirdi. Babam para kazanıp eve yardımcı oluyordu. Babam da çok sevecendi. Babam sayesinde kardeşim de ben de müzisyen olduk. Ama konservatuvara beni annem yazdırdı. Bundan 15 20 sene önce. Anne sen beni neden konservatuvara yazdırdın, bu kadar dindar birisin diye sormuştum.
Annem de; “Oğlum zaten 2-3 yaşından beri belliydi senin müzisyen olacağın. Baban da ellerine bakarak bu çocuk müzisyen olacak demişti. Biraz daha büyüyünce o kesinleşti. Ben gördüm sen müzikten başka bir şey yapmayacaktın. Bari okulunda oku doğrusunu öğren diye yazdırdım.” dedi. Annemi sevmeyen insan yoktu. Bol kahkahalı biriydi. 3 yaşındaydım sanırım, bir gün babamın omzundayım babannemlere ziyarete gidiyoruz. Avare diye bir Hint filmi vardı o dönemde meşhur. Onun müziği kulağımda kalmış. Babamın omzunda namelerle o şarkıyı söylediğimi hatırlarım hala.
Bir şey söylemek istiyorum okuyucularımıza. Yazımızı okuyan dostlar, bu söyleyeceğimi güzel bir ders olarak algılayabilirler belki. Ben askerlik hizmetimi yaptıktan sonra 22 yaşında Norveç’e gittim. Oradan bir teklif gelmişti, Türk Orkestrasından kontrat yolladılar. Gittim 11 yıl kaldım Norveç’te.
Döndükten sonra, aklım biraz daha başıma gelmişti tabii. Keşke 11 yıl oralarda hoyratça hayatımı harcamayıp annemle babamla daha çok vakit geçirseydim. Şu an istesem de bulamıyorum onları. Birlikte olduğumuz zamanları çok arıyorum, özlüyorum. Gençler elbette yurt dışına eğitim için, bir miktar para kazanmak için gidebilir. Ama bu 11 yıl olmamalı. 3-4 sene kalıp kendi cennet ülkemize dönmek lazım.
Anne yemekleri hep özeldir. Sizin en çok özlediğiniz yemek hangisi?
Ramazan ayındayız tam da ama. Şimdi yaş ilerledi tabii ilaçlar alıyoruz doktorlar izin vermiyorlar, oruç tutamıyoruz artık. Eskiden tüm aile bir aradayken, henüz uzaklaşmalar olmadan sahura kalkardık. 11 çeşit reçel, kızarmış ekmekler… Bayatlamış pidelerden siron yemeği yapardı annem çok severdim. Pidelerin üstüne yoğurt ekleyerek yumuşacık hale getirirdi o bayat pideleri.
Hiçbir şekilde çöpe atılmazdı değerlendirilirdi bir şekilde. İftar da öyleydi tabii. Böyle olunca tabi annem de babam da hep çok kiloluydular. Herkesin kendi annesinin yaptığı yemekler en lezzetli olanlardır. Eşim de anneme yakın yemekler yapıyor.
Şunu hatırlıyorum. Gaz ocağı vardı, bizim çocukluktan gençliğe geçtiğimiz yaşlarda. Gaz ocağında bir sürü şeyler yapılıyordu. Bunlardan bir tanesi mesela süt helvasıydı. Ben bu tatlıyı 50 sene sonra Bursa’da bir yerde gördüm. Yakın tatlarda ama aynısı değildi tabii.
Bu süt helvasını annem, 2 kilo süt, bir kilo şeker ile gaz ocağının üstündeki tencerede saatlerce karıştırarak yapardı. Ama nasıl güzel bir lezzet.
Hatta bir anım var eşimin dayısı annemin eline doğmuş birisiydi. Kayınbiraderimle ikisi annemi ziyarete gelmişler annem de onlara çay tabağında bu süt helvasından ikram etmiş çay kaşığıyla beraber. Daha sonra anlatıyorlar bize; “Nakiye abla bu kadar cömerttir, her şeyi dolu dolu tepeleme koyar tabaklara. Tatlıyı çay tabağında getirince biz çok şaşırmıştık. Ne zaman ki tadına baktık ondan fazlası zaten yenirse çok zarar olur anlamıştık.”
Eşiniz Mehlika hanım ile görücü usulü bir evlilik yapmanıza rağmen hala ondan bahsederken gözlerinizin içi parlıyor, bunun sırrı nedir?
İlk evliliğimi Norveç’te Eva isimli Norveçli bir hanımla yapmıştım. Ben kendimi kültürlerine adapte etmeme rağmen, uyum yakalamak çok zordu. Türk olarak Türklerle evlenmeliyiz diye de düşünüyorum. Mehlika Hanım ile 1987’den beri devam eden bir evliliğimiz var. Gittikçe daha da bağlanıyoruz gibi hissediyoruz ikimiz de.
Şimdi buraya geldim Bursa’dan mesela. Neredeyse üstüne para vereyim ben karımla kalayım diyeceğim menajerime. Maşallah diyeyim, çok iyiyiz. Bunun sırrı yüzde 80 eşimin yeteneği. İçten, sıcacık, karşılıksız seven tertemiz bir kalbi var. Öyle ki başkaları için kendi sağlığının bozulmasını bile hiçe sayan bir hanım. Allah hepimize sağlık versin. Birbirimize hiç kırılmadık.
Küçük anlaşmazlıklar olurdu elbette arada sırada. Bu benim işime bile yarardı. Tartışmalarımız sonrasında hep güzel şarkılar üretmişimdir. 5. Boyut albümümdeki birçok şarkıyı onun için yazdım“