Samsun’da Düşevi Oyuncuları adıyla kurdukları tiyatroyla 1998’den beri sahnelerde yer alan Cem-Ferda Kaynar çifti 7/24 Gündem Dergi’nin 3. sayısı için özel açıklamalarda bulundu.
Kaynar çifti, 7/24 Gündem Genel Yayın Yönetmeni Nevin Aydoğan’a tanışma hikayeleri, Düşevi’nin kuruluş aşamaları ve hedefleri hakkında samimi açıklamalarda bulundu.
Bize biraz kendinizden ve tiyatroya başlama serüveninizden bahseder misiniz?
Cem Kaynar: Samsun’da doğdum, büyüdüm. Üniversite okumadım ama kazandığım parayla üniversite okuyan arkadaşlarımıza destek oldum. DSİ’de işçi olarak çalışıyordum. 1991-1992 yıllarında DSİ’nin İşçi Tiyatrosu’nda tiyatroya başladım. Yaşar Gündem’in kurduğu bu İşçi Tiyatrosu’nda Ferhan Şensoy’un ‘Kahraman bakkal süpermarkete karşı’ oyunu sahneleniyordu. Ben o zamanlar halk dansları ile ilgileniyordum. Kareografisini yapıp oyunda oynadım. Amatör olarak ilk kez sahneye çıktım. Sonrasında belediye konservatuarında öğrenci oldum.
1998 yılında Ahmet Sabri Karataş ve Mevlüt Çömez ile Düşevi Oyuncuları’nı kurduk. 2006 yılında vefat eden Yekta Keçeli bize çok destek olmuştur. 1999’da Ferda hanım ile tanışıp 2001’de evlendik. Bu tarihten sonra hep birlikte mücadele ettik. 14 yaşında bir kızımız var. Hayatımızdaki en önemli iki şey ailemiz ve tiyatro.
Ferda Kaynar: Anne babam dil bilen Fındıklılı Lazlar. Trabzon’da dünyaya geldim. Çok başarılı bir öğrenciydim. Beyin cerrahı olmak istiyordum. Ortaokuldayken fen bilgisi öğretmenim Cavit bey, yıl sonunda sahnelenecek tiyatro oyunu için beni istedi. O zaman bende ne gördü bilmiyorum. Oyunda şirret bir kaynana rolündeydim. Hayatımı değiştiren adım bu oldu. Hala o gün giydiğim annemin ördüğü sarı kazağı hatırlarım. Benim içimde bir şeylerin uyandığı an o oldu sanırım.
Babam da o gece izlemeye gelmişti. Babamın ‘Çok başarılıydın yavrum’ demesi beni çok mutlu etmişti. Çocukluğumdan beri içimde ‘Her şeyi yapabilirim’ dürtüsü var. Galiba tiyatroda her role girebilmek bana cazip geldi.
Lisenin son yılında sınava girmeme kararı aldım, sonraki sene dershaneye gidip doktor olmayı planlıyordum. Ankara’da yaşayan ablamın yanına gittim. Ablamın kayınbiraderi opera-şan hocası. Benim tiyatro geçmişimle ilgili konuşurken, ‘Konservatuar okuyabilirsin’ dedi. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin sınavı vardı. Ertesi günü başvuru yaptım. Sınav da bir sonraki gün. Nasıl çalışılır, ne yapılır hiçbir fikrim yok.
Sınava başvuruda zorunlu iki tirat veriliyordu. Biri komedi biri dram, biri yerli biri yabancı. Ben de iki eser bulup, bir şiir ezberledim ve şarkı söyledim. Sınav öncesi gece 12’ye kadar ezber yapıp çalıştım. Ertesi gün 12’de jürinin karşısına çıktım.
O zamanlar burnum, yanaklarım ve çenemde kırmızılık var, birazcık heyecanlanınca daha da kızarıyordum. Jüri bana ‘Sakin ol’ dedi. Çok heyecanlıydım. ‘Başla’ dediler. ‘Nereden başlayayım’ diye sordum. Verdikleri iki tiratla başladım. Jürideki Ergin Orbey bana ‘Şöyle arkaya geç, bundan sonra sınava girenleri seyret, molada da seninle sohbet ederiz’ dedi. Arkaya geçtip, diğerlerini izlemeye başladım. Sınava girenler kuş uçuruyor, taklalar attırıyor. Orbey bana molada, “Çok eminim sen tiyatrocu olacaksın. Ama bu kadar emek vermiş insanın arasında, dün geldiğini söylemen bizim için seni almama sebebidir. Çok yeteneklisin ama bu haksızlığı diğerlerine yapamayız ” dedi ve seneye tekrar gelmemi söyledi. Çok mutlu oldum.
Aileler, çocuklarının hayatlarını garantiye almalarını ister. Annem, “Sen bunu istersen ister doktor ol, yine tiyatro yapacaksın. Sen git koluna altın bileziği geçir” dedi. O zaman ikna oldum, annemi kıramadım. OMÜ Kimya bölümünü kazandım. Hiç aklımda yokken Samsun’a geldim. Okuduğum süre boyunca buradan gideceğim günü saydım. Bir yandan da OMÜ Tiyatro Kulübü’ne katıldım.
Peki nasıl tanıştınız ve ilişkiniz başladı?
Ferda Kaynar: Mezun olduğum sene gündüzlerim boştu. Akşamları ise Klas TV’de ana haberi sunuyordum. Bir akşam ‘Kahraman bakkal süpermarkete karşı’ oyunu vardı. 1999 Ekim ayı. Oyunda üniversiteden arkadaşım Oktan da oynuyordu. Oyundan sonra Oktan, “Bizde Cem bey gündüzleri ofisi çekip çevirecek tiyatrodan anlayan birini arıyor” diyerek bana bu işi önerdi. “Ben yaparım Cem bey” dedim. Cem de ‘Bakarız’ dedi. Başka birisine söz vermişler. Sonra Cem beni aradı, “Yarın başlayabilirsin” diye beni aradı. 17 Ekim 1999’da Düşevi Oyuncuları’ndan içeri girdim. O günden beri profesyonel oyunculuk yapıyorum.
Yekta abimiz, “Tiyatroda aynı anda bulunan iki insanın beraber olması mümkün değil. Sevgili olurlar, ayrılınca işin mayası bozulur. Sakın böyle bir işe girişmeyin” demişti. Sonra biz sevgili olduk, herkesten saklıyorduk. Yekta abi sevgili olduğumuzu anladı tabi. 4 ay sonra herkese açıkladık.
Yazın memlekete gidince birbirimizi çok özledik. Evde Samsun’a dönmek için ‘Benim bir erkek arkadaşım var, gelsin tanışın. Sonra ben de onunla Samsun’a döneyim’ dedim. Abimler bunun üzerine geleceklerse nişan yapılmasını istedi. Ben de Cem’e telefonda, “Cem sen gelme, kalabalık gelin. Beni isteyin, yüzük takalım” dedim.
Cem Kaynar: Tezgaha düşürdüler beni. (Gülerek) Nişan olayı çıkınca Fındıklı’ya iki araba gittik. Fındıklı’nın merkezinde Ferda’nın abisi bizi karşıladı, köye götürdü. Eve gittik, Ferda’nın küçük kız yeğenleri ‘Enuşte hoşgeldun’ diye bizi karşıladı.
Kayınvalidemi çok severim, Müvettet hanım. Allah uzun ömür versin. ‘Verdum gitti’ diyip bayıldı. Sonra ayıldı. Ertesi sabah Samsun’a dönerken Ferda da bizimle geldi. Nisan’da nikah yaptık. Aynı meslekte olmak zordur. Çok gerilimli anlarımız da oluyor ama ikimizin de deşarj olduğu, nefes aldığı alan tiyatro. Geçen sezon ilk defa Ferda ile baş başa Nazım Hikmet’in ‘Dil yurdu’ oyununda oynadık. 24. senemizde ilk kez baş başa oynama fırsatı bulduk.
Ferda Kaynar: Cem ile beraber bu işi yapıyor olmak bence büyük bir lütuf. En şanslı insanlardan biri ben olabilirim. Yapmayı çok istediğim, mutlu olduğum işi yapıyorum ve bunu sevdiğim adamla beraber yapıyorum. Çok şanslıyız çünkü ortak büyüttüğümüz Düşevi ve çocuğumuz var.
Samsun halkının tiyatroyla ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ferda Kaynar: Samsun’da tiyatro izleyicisi kemik anlamda belki 4-5 bin kişi. O kemik kitle de ‘Sen bütün sezon buradasın nasılsa’ diyerek, öncelikle Büyükşehir Belediyesi Sanat Merkezi’ne yılda bir kere gelen oyunları takip etmek istiyor.
Cem Kaynar: Bu kadar insanın yaşadığı şehirde tiyatro izleyicisinin en az 50-100 bin olması lazım. Bir dönem TV dizileri nedeniyle kimse dışarıya çıkmıyordu. Çünkü ekonomik ve konforluydu. Bu insanları kaldırıp tiyatroya getirmeniz gerekiyor. Başarılı oyun sizi geldiğinizden farklı bir ruh haline sokan oyundur. Üzülebilirsiniz, duygulanabilirsiniz, neşelenebilirsiniz. Değişerek çıkarsınız. Değişmeden çıkıyorsanız başarısız bir oyundur.
Bu sene 25. yılımız. MEB’e bağlı bir tiyatro kursu olduk, drama ve tiyatro derslerimiz başladı artık. En büyük hayalim önümüzü görerek, sıkıntı çekmeden tiyatro için değişik projeler ortaya koymak. Yurtdışında oyunlar sahnelemek.
Oynamayı hayal ettiğiniz bir sahne var mı?
Ferda Kaynar: Tiyatroya başladığımda AKM’de oyun oynamak istiyordum, defalarca oynadım. Sonrasında İstanbul’daki sahnelerde oynamak isterdim, oralarda da oynadım. Zorlu PSM olabilir, orada oynamak isterim.
Cem Kaynar: Ben daha geleneği olan yerleri seviyorum. Ferhan Şensoy’un Ses Tiyatrosu’nda oynamak isterim. Yeni ama eski bir tiyatro Şevket Çoruh’un Baba Sahnesi. Bir gelenek oluşturmaya çalışıyorlar. Haluk Bilginer’in Oyun Atölyesi’nde oynamak isterim.
Birlikte sahne almak istediğiniz bir tiyatrocu var mı desem…
Ferda Kaynar: Benim hep Yıldız Kenter ile beraber sahnede olma isteğim vardı. Maalesef rahmetli oldu.
Cem Kaynar: Tecrübeli, iyi oyuncuları çok severim. Bir sürü yaşayan usta var. 8-10 kişilik bir oyunda yine kendimi gizleyerek öyle bir ekibin içinde olmak isterim.