American Life Samsun kurucu ortağı Sedat Uygun, “Samsun maalesef ben şöyle görüyorum, bir avcı 5 tane yer hedefler ise hiçbirine koşamaz. Biz de her sene farklı farklı hedefler koyup bunların peşinde vakit kaybediyoruz” dedi.
American Life Samsun kurucu ortağı Sedat Uygun, 7/24 Gündem Dergi’nin ikinci sayısı için 7/24 Gündem Genel Yayın Yönetmeni Nevin Aydoğan’a özel açıklamalarda bulundu.
Öncelikle bize kendinizden bahseder misiniz?
1985 yılında Samsun’un Çarşamba ilçesinde doğdum. Evli, 2 çocuk babasıyım. Samsun Anadolu Lisesi mezunuyum. SAL mezunu olmayı gururla söylüyoruz, aynı arkadaş grubumuzla hala daha görüşüyoruz. Bizim zamanımızda bu kadar özel okullar yoktu, ama okulumuzda kolej havası vardı. Hocalarımız da çok iyi çok kaliteli insanlardı ve görüşmeye de devam ediyoruz. Üniversite eğitimimi OMÜ İngilizce Öğretmenliği bölümünde tamamladım. Yıllarca farklı kurumlarda İngilizce öğretmenliği yaptım. Anasınıfı düzeyinden üniversite düzeyine kadar ders verdim, bu sırada tercümanlık da devam etti ondan sonra da kendi işim olan American Life’ı kurdum.
Bir eğitimci olarak şehrimizdeki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nicelik olarak Samsun, kursların, özel okulların çok olduğu bir yer ancak nitelik anlamında ben beğenmiyorum. Niteliği karşılaştırma sebebim Samsun’da birçok şey dost, ahbap ilişkisi çerçevesinde ilerliyor. Bu doğru bir şey değil çünkü kontrol mekanizması yok. Eğitim aslında sağlık gibidir. Sağlık kaybedilince geri dönmediği gibi eğitim de öyle. Eğitimle uzaktan yakından alakası olmayan kişiler sadece para kazanmak için bu işe giriyorlar ve bence bu büyük yaralar açıyor. Sürekli kadro değiştiriyorlar. Samsun’da oturmuş, yıllardır aynı kadrosu olan, aynı vizyonunu, misyonunu devam ettiren kurumlar görmüyorum. O yüzden eğitim açısından çok iyi olduğumuzu düşünmüyorum.
Yabancı dil öğrenmekte neden bu kadar zorlanıyoruz?
Yabancı dilde aslında düğmeyi hep yanlış ilikleyerek başlıyoruz. Ülkece düğmeyi bir kere tam yerinden iliklesek oturacak. Sistemimiz hep bir kitap ya da müfredat üzerine kurulmaya çalışılıyor. Sürekli yeni sınavlar icat ediyoruz. 8. Sınıfta sınav, lise sonda sınav, üniversite hazırlıkta sınav, üniversite sonda sınav mezun olunca yine sınav, hepsi aslında aynı şey bir üretim yok, dil adına hiçbir şey yok. Bu sebeple herhangi bir yabancı dili öğrenemiyoruz. Kolejler bu konuda iyiydi ancak onlar da kendini bu duruma kaptırdı, bir yarış içindeler. Aslında çok basit küçük yaşta çocukları dil öğrenmeye maruz bırakmak yeterli. Bunun haricinde hiçbir şeye zorlamaya, Amerika’yı keşfetmeye gerek yok. En basiti maruz bırakmak daha sonra bir ürün almaya çalışmak yeterlidir.
Çok aktif bir insansınız. Sizi pek çok dernek ve oluşumda görüyoruz, bu durumdan kısaca bahseder misiniz?
Lise yıllarından sonra, bir Çerkes olarak tabi Çerkes derneklerinde yetiştik. Eşimle Çerkes Derneği’nin dans ekibinde tanıştık. Birçok dostum diyebileceğim yıllardır görüştüğüm, en çok vaktimi ayırdığım insanların başında Çerkesler geliyor. Gururla yaptığım, en çok severek yaptığım şey Çerkes Derneği başkanlığıydı. İş insanı olduktan sonra Çerkes İş İnsanları diye bir derneğimizin kuruluş kısmında yer aldım, orada hala genel sekreterlik yapıyorum. İlk başlangıç yani insanların beni Samsun’da tanıdığı yer Çerkes Derneği’dir. Daha sonra Kızılay ile bir bağlantım oldu, rahmetli Habib Demirel döneminde özellikle pandemide, bütün ülkenin ne olacağı bilmediği zaman biz hep sokaklardaydık. Sinop’ta sel oldu gittik, Rize’ye yetişmeye çalıştık, Ordu’ya gittik, maddi durumu olmayanlara yardım ettik, üniversitelilerle haşır neşir olduk, aslında benim işim masa başı görünse de hiç masada oturmadım. Kızılayda ki odamı hiç kullanmadım diyebilirim. O yeleği gururla taşıdım, Kızılay’ın bir sözü var iyilik kime yakışmaz diye ve gerçekten öyle. O yeleği giyince çok farklı hissediyorsunuz. Sadece kan alınan, kan verilen bir yer değil, birçok alanı var. Kızılay hepimizin, orada yıllarca İl yönetiminde görev yaptım. Şu an yönetimde olmasam da Kızılaycılık bambaşka bir şey.
Kızılay ile nasıl tanıştınız, hangi durumda ‘Ben de Kızılay’da olmalıyım’ dediniz?
İnsan başına gelmeyince anlamıyor derler ya gerçekten bu durum da öyle diyebilirim. Babam bypass ameliyatı için hastaneye yattı, maddi durumu kısıtlı çiftçi bir adam ve o dönemde çok zorlanmıştık kan bulmakta. Bilindiği gibi dedikodular vardı kanların satıldığına dair. İnsan bilmeyince tabi aldanıyor ve Kızılay’dan birileriyle tanışmak nasip oldu. Habib bey ile aynı televizyon kanalında program yaptık, o dönemde o da aslında bazı şeyleri düzeltmek, iyileştirmek isteyen biriydi. Bize kan ile ilgili yardımcı olmuştu ve sonra Kızılay kan merkezinin müdürü Muhsin Yıldırım, Serdar Bayram hocam gibi birçok kişi ile çalıştık. Onların iş haricinde aşklarının olduğunu görünce bende orada yer almak istediğimi fark ettim. Özellikle kan bölümünde hala aktif rol almaya çalışıyorum. Kızılay’ın önceki yıllarda yanlışı olmuş mu evet olmuştur , şu an da oluyordur. Ben sadece eleştirme kısmında yer almıyorum, onu düzeltmeye çalışıyorum. Ahmet Ali Bulut abimiz, tüm Kızılaylar kötü bile olsa biz Samsun olarak en iyisini yapacağız, biz bir lirayı hesaplayacağız, dürüst olacağız, yetimin hakkını kimseye yedirmeyeceğiz derdi. Ezberlemiştik ancak bu sözü her toplantıda tekrar ederdi. Toplumun her yerinde yozlaşma olduğu gibi Kızılay’da da olmamıştır diyemiyorum ama biz Samsun yönetimi olarak elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık. Bayrağı yere düşürmeden çalıştık. Gönül rahatlığı ile söylüyorum ki Kızılay’dan bir lira dahi almadım, benim haricimde ki arkadaşlarım da almadı. Hiçbirimizin terfi alma, yükselme, milletvekili olmak gibi arzusu, amacı olmadı.
Özellikle Samsun için söyleyeyim, zaten işi gücü olan, şehirde tanınan, güvenilen insanlar olduğu için yer aldık. Bundan sonra da hatalar olmaması için en iyi takipçiler yine biz olacağız. Kendim kan vermek haricinde farklı derneklerde, insanların farklı farklı kan gruplarını öğrenip insanlara yetişmeye çalışıyorum. Sosyal yardım konusunda da aynı şekilde destek olmaya çalışıyoruz.
Samsunspor’da da aktif bir şekilde çeşitli görevlerde bulunuyorsunuz, çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Sıkı bir Samsunspor taraftarıyım. Eskiden futbolcu olmak isteyip yeteneğimin yeterli olmaması sebebiyle elenmiş biriyim. Bir öğretmen olarak ben de bununla ilgili bir şey yapabilirim diye düşündüm. En iyi bildiğim şey yabancı dil. O zaman ki yöneticilerimizden İbrahim Canbulat arkadaşımız vardı, proje insanıdır kendisi, onunla konuşurken bir futbol takımının onlara yabancı dil öğretecek birine de ihtiyaçları var demiştim. Yabancılar Türkçe, Türkler ise yabancı dil öğrenebilir dedim. Önce American Life kurumum ile bunu dile getirdik ve kabul gördü. Ben onlardan para istemedim onlar da benden para istemedi. Karşılıklı kazanç güzel bir sistem aslında. Sonra altyapıdaki hocalarımız Yücel Uyar, Savaş Serdar hocam, Ali Bilgici hocalarımızla ve akademi hocalarının tamamı ile derslere başladık. Hocalarımız öğrenince bu öğrencilere de yansıdı. Kulübün içinde hareketlilik başladı. Bu büyüyerek alışkanlık haline geldi. İlk yıllar bu sponsor gibi devam ederken, oradaki arkadaşlarım, abilerim, Veysel Bilen , Soner Soykan bey gibi Samsunspor A.Ş. müdürümüz sonra başkan vekilimiz, yönetimde beni aralarında görmek istediklerini söylediler. Bir kere kadın yönetici kadromuz Vennas Akyol ,Melis Kalkavan, Arzu Uslu ve İlknur Damla Beytekin ile çok güzel anlaştım bir kardeşleri olarak, çünkü hepsi sosyal işler ile uğraşıyorlar. Basketbol takımı ile herkesle farklı işlerde bulunuyorum. O anlamda kendimi joker gibi hissediyorum. Yönetimde olmadan önce eleştirenlerden biriydim ancak işin aslını görünce daha çok sahip çıkıyorsunuz. Bundan sonra da yönetimde olmasam da artık eleştirmeden önce nasıl katkı sağlarım diye düşünürüm. Yakında da Samsunspor yabancı dil sözlüğümüz çıkacak. Daha önce Türkiye’de olmayan anlamlı bir iş olacak.
Ne zaman Süper Lig’e çıkacağız?
Ben hiçbir zaman iddialı konuşmam ancak bu sene o sene diyebilirim. Hem basketbolda hem de futbolda, aynı anda çıkacak gibi görünüyor. Her şeyde bir hayır vardır, futbolda takımımızın geçen sene çıkmasını çok istedik ancak bir anlam ifade etmeyecekti belki de. Bir kere şehir artık hazır kenetlenmenin başladığını görüyoruz bu sene daha çok sahip çıkılacak ve birkaç yıl önce kaybedilmiş şeylerden çok ders aldık, hata yapa yapa, üzüle üzüle öğrendik. Cumhuriyetin 10..yılında Şampiyonluk en çok Samsunspor’a yakışır .
Samsunspor alt yapısı ne durumda, futbolcu üretebiliyor muyuz eskisi gibi?
Spor da artık bir endüstri haline geldi. Müthiş paraların telaffuz edildiği bir zamana gelindi bizim oyuncularımız önceden duygusal hareket ederdi, Samsunspor’daki oyuncu Samsun da kalmak isterdi, ailesinden kopmak istemezdi, para konuşmazdı. Şimdi endüstriyel futbol olduğu için, reklam gelirlerini biliyoruz, büyük futbolcuların yediği yemekten saç jölesine, şampuanından bile artık kendi markalarını üretiyorlar. Bizim de ilk önceliğimiz forvet ve kaleci. Futbolda basit bir kural vardır, halı saha maçlarında atanın ve tutanın iyi olacak derler.
Samsunspor hep iyi olmuştur. Türkiye gol kralları yetiştirmiştir. Alt yapıya baktığım zaman her sene kaleci fabrikası gibi, tabi oradaki hocalarımızın da bundaki payı çok büyük. 13-14 yaşlarında alıp 19 yaşlarında profesyonel yapıyorlar. Orta sahada da oyuncularımız var ancak biz hep Ali Kılıç gibi forvetleri daha çok seviyoruz. Bu arada Batıpark’taki tesisimizde başlanan projeyle çocukların şu anda her şeyi analiz ediliyor, birinin gözlemine bırakılmıyor. A hocası bu oyuncuyu sevdi çok güzel koşuyor diye bakmıyorlar orada çocuğun üzerine giydiği yeleklerle çocuk kaç kilometreyi kaç saniyede koşuyor, maçın başındaki performans ile sonundaki performansı, hafta hafta üzerine koyduğunda birinci ile son hafta arasındaki farkı, her şey bilgisayar verisi ile çıkıyor. Çocuğun yediği yemek, diyeti, moraline kadar bütün kriterler biliniyor, biz de bu çocuğu A takımdaki oyuncular ile kıyaslayabiliyoruz. Her sene milli takımda muhakkak bir oyuncumuz oluyor. Gelecek için Samsunspor’dan çok umutluyum diyebilirim.
Sizin gözünüzden Samsun’un eksikleri neler, neler yapılması gerekir?
Samsun maalesef ben şöyle görüyorum, bir avcı 5 tane yer hedefler ise hiçbirine koşamaz. Bizim maalesef bu sıkıntımız var. Her sene farklı farklı hedefler koyup, bunları yapmaya çalışıyoruz. Turizmde marka yapacağız, fotoğraf yarışmaları düzenleniyor vs. ama o sırada sanayi kısmını unutuyoruz o kısma giriyoruz sanayi şehri olacak diyoruz vs. öbür taraf kaçıyor. Biz de her sene farklı farklı hedefler koyup bunların peşinde vakit kaybediyoruz.
Yakın örnek Sinop’a bakalım. Sinop en huzurlu şehir olarak kendini reklam ediyor. Bugün Antalya’ya giden kadar yoğunluk var Sinop’ta. Her ilçemizde farklı bir güzelliğimiz var, Vezirköprü Kanyonu Çarşamba’daki çivisiz cami gibi. Ama bizde şöyle acı bir şey var; pandemiden önce turizmde resepsiyonda çalışan gençlerimize soru sorduk, turist geldiğinde nereye yollarsınız diye maalesef Trabzon, Uzungöl gibi cevaplar aldık. Samsun’u turizm sektöründekiler bile bilmiyor önce onlarla başlamak gerek. Turistin kalacağı kadar yatak kapasitemiz yok, Trabzon ile kıyasladığımda orası kat kat kendini aşmış durumda. Burada hikaye eksikliği var. Son yıllarda pidemiz ön plana çıktı, Bafra’nın nokulu, Çarşamba’nın kıvratması var ancak bir marka olmamış, kimse bilmiyor. Kapadokya’ya gitseniz uğrayacağınız yerler listesi müthiş kabarık ama Samsun’da maalesef yok ve yanında bir tesis yok, bir çoğunda tuvalet dahi zor buluyoruz. Turizmde sıkıntımız büyük ve bu kısım hemen çözülecek gibi değil. Asfalt, yol yapmanın haricinde birazda turizme gerçekten ağırlık verirsek aslında ülkemizin bile birçok geçim kaynağının turizme bağlantılı olduğunu anlarız. Öncelik verilmesi gereken yerleri sorarsanız Ayvacık ve Vezirköprü henüz doğası bozulmamış, şehirleşmenin daha az olduğu yerler olduğu için olabilir.
Ben içinde bulunduğum şehri, Atakum’u daha huzurlu görüyorum. Akşam sahile indiğimde insanlarda o rahatlığı görüyorum orada ekonomi çok konuşulmuyor, insan kahkahaları yükseliyor. Her gruptan insan daha kardeşçe, daha samimi bir şekilde birarada yaşıyor. Ama bu ilçeden çıkıp diğer ilçelere gittiğinizde stres başlıyor. Ben şehrimde biraz huzur istiyorum. Huzur gelirse diğer hepsi yani sanayi de gelişir turizm de gelişir para da gelir. Samsun bu anlamda kendiyle de barışık değil. Şehrin ileri gelenleri biraz rahat davranırsa, seçim kaynaklı düşünmezlerse daha rahat edeceğiz. Her seçimde doğum yerlerine kadar inceleniyor milletvekilleri, buralı olmayan buraya sahip çıkmıyor, burada doğmuş olan da bir yere kadar sahip çıkıyor. Bu konuda biraz milliyetçiyim, Samsun’un o sokaklarında, çamurlarında yuvarlanmamış, eskiden burası böyleydi diye anlatamayan birinin beni anlamayacağını düşünüyorum anlamadıkları içinde zaten bu hale geliyoruz.
İlerleyen süreçte Samsun’un sorunlarında daha aktif yer almak, söz sahibi olmak adına siyasete girmeyi düşünüyor musunuz?
Bu şu anki şartlar ışığında benim bir bu kadar daha yaşım olması gerekiyor talep görmem adına. Gençlere önem veriyoruz diyorlar ancak kaç tane milletvekilimiz 40 yaş altında ? Bizim bir kere ülkemizin Cumhurbaşkanını seçerken bile 40 yaş üstü kuralı var. Genç jenerasyon nasıl aday olsun, nasıl düşünsün? Herhangi bir dönemde öyle bir niyetim yok biraz da yapamayacağımı düşünüyorum çünkü Samsun’un gelmiş geçmiş bütün milletvekillerinin bazı şeylere sustuklarını, susmak zorunda kaldıklarını düşünüyorum. Bazı yatırımlar farklı illere giderken konuşamadılar, parti kararını geçemediler, fındığımızı bile savunamadılar. Asgari ücretlinin, EYT’linin, atanamayan öğretmenlerin derdini anlatamadılar. Ben ne kadar kendi iş yerimi kurmuş da olsam atanamayan, köy çocuklarına dokunamayan bir öğretmenim. Devlet beni matematik yapamadığım için İngilizce öğretmeni yapmadı. Benim de haklarımın savunulmadığını düşünüyorum. Ben düşüncemi saklayan biri değilim, hemen söyleyen biriyim takım oyununu bir yere kadar yapabilirim ama milletvekili veya partiyle hareket etmem çok zor. Bu nedenle de öyle bir hayalim, hedefim şu an için yok.
Çerkezlik sizin için ne ifade ediyor?
Bu soruya Çerkezliğin dışarıdan kötü algılanan kısmını düzelterek başlamak isterim. Çerkezlerin o gıpta edilen kısmı şovenizme döndüğünde çok tehlikeli bir şey, hiçbir halk, hiçbir halktan üstün değil, hiçbir insanın saygısı diğer insandan fazla değil. Ama biz çok katı kurallarla yetişen bir nesiliz ve hala devam ediyor yani hep örnek veririz gelinlerin davranışlarından, sokakta yürüyene kadar, ev içerisindeki karı kocanın birbirine davranışına kadar bizde her şeyin yazısız kuralları vardır. Yazısız olduğu için de uygulana uygulana devam ediyor. Saygıyı abartan bir toplumuz ama öyle olunca da bizde kadın cinayetleri olmuyor, bizde çok eşlilik olmuyor, bizimki dinler ötesinde bir şey oluyor.
Bizim toplumda kadın önde gelir, son sözü kadınlar söyler. Bu aslında binlerce yıl öncesine dayanıyor ama dediğim gibi bu işi şovenizme çevirmemek, başka kültürlerden kendini üstün görmemek, aynı ülkede yaşadığımızı unutmamak lazım. Düğünlerimizde bile kurallar vardır, herkes kafasına göre oynayamaz, bir sırası vardır. O düğünü oynatacak kişinin sırası vardır, kurallar çok nettir, kurala uymayan kişi bizde dışlanır. Bir yanlış yaptığınızda yıllarca mahkemesi olmayan bir toplumdur. Mahkemeye düşmek bir ayıptır o yüzden mahkemeye düşmeden halledilir. Biz ticareten Çerkes iş insanları toplandığımızda o kağıttan sözleşmeden daha çok önem verdiğimiz söz ile ilerliyoruz. Çünkü o sözü tutmazsan mahcup olursan bütün toplum seni dışlayacak, bizde haynep diye bir kelime vardır çok önemlidir. En meşhur atasözümüz candan önce onur gelir sözüdür. Oyunlarımızın çok güzel tarafları var, çok hareketli, çok farklı, zor vb. oyunlarımız var. Yemeklerimiz çok güzeldir, farklıdır o kısım ayrı bir kültür. Onun haricinde tarihi köken olarak farklı farklı ülkelerde yaşıyoruz yani sadece Türkiye’de Çerkesler yok bugün İsrail’de iki tane Çerkes köyü var şu an da onlar bile hala kültürünü yaşatıyorlar. Acılar yaşayan bir toplumuz, vatansızlığı en iyi biz biliyoruz, o yüzden gittiğimiz her yerde milliyetçiyiz. Bizim tek eksiğimiz Atatürk gibi bir liderimiz olmadı o yüzden hiçbir zaman devlet kuramadık. Yaşadığımız Anadolu topraklarını en özgür olduğumuz yer olarak görüyorum.